28 Aralık 2011 Çarşamba

KEMAL KILIÇDAROĞLU, CUMHURBAŞKANI GÜL'E MEKTUP YAZDI

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e mektup yazdı ve emekli milletvekili maaşlarıyla ilgili yasal düzenlemenin TBMM’ye iadesini istedi.



Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e yazdığı mektup şöyle ;


“Sayın Cumhurbaşkanım,

Zat-ı Alilerinin malumu olduğu üzere, milletvekilleri ve emeklilerinin aylıkları ile ilgili düzenlemeler, öteden beri kamuoyunun ilgisini çekmiştir.

Son olarak, TBMM Genel Kurulunda kabul edilip, Zat-ı Alilerinin onayına sunulan “Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” da kamuoyunda yoğun olarak tartışılmaktadır.


Sayın Cumhurbaşkanım,

Milletvekilleri ile emeklilerinin özlük haklarının yasayla düzenleneceği malumlarıdır. Ama bu yasalaşma sürecinin “demokrasinin ve etik değerlerin” gereklerine uygun olarak gerçekleştirilmesi, yasaların toplum vicdanında kabul görmesi açısından çok önemlidir. Bir “gece yarısı önergesiyle” aylıklarda olağan dışı artış öngören düzenlemeler, doğal olarak kamuoyunun tepkisini çekecektir. Bu tepkinin sonuçta, Parlamentonun itibarını yaraladığı açıktır. Oysa milletvekili ve emeklilerinin aylıklarına zam yapılacaksa, bunun önceden kamuoyunun bilgisine sunulması, gerekçelendirilmesi ve daha sonra TBMM’nin gündemine taşınması gerekir.

90 yıla yaklaşan Parlamento deneyimimiz, artık “yangından mal kaçırırcasına düzenleme yapma” hakkını bize vermemelidir. Parlamentomuzun itibarını korumak, Parlamentonun halka güven veren bir konumda olmasını sağlamak, kuşkusuz hepimizin görevidir.

Sayın Cumhurbaşkanım,

Yapılan düzenlemenin Anayasayla uyumunu Zat-ı Aliniz elbette ki takdir edeceklerdir. Ama kanımca, çok daha önemlisi, yukarıda bilginize sunmaya çalıştığım etik değerlerdir.

Bu bağlamda, söz konusu Yasanın bir kez daha görüşülmek üzere TBMM’ ye iadesini Zat-ı Alilerinin yüksek takdirlerine sunarım.

Saygılarımla.”

20 Aralık 2011 Salı

Video - Kemal Kılıçdaroğlu'nun Şeb-i Arus konuşması

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Şeb-i Arus konuşması...
CHP Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu Mevlana’nın 738. Vuslat Yıl Dönümü Uluslararası Anma Etkinlikleri çerçevesinde Şeb-i Arus törenine katılarak, bir konuşma yaptı.
Video:

17 Aralık 2011 Cumartesi

Video - Kemal Kılıçdaroğlu'nun CHP’li İl Genel Meclisi üyeleriyle yaptığı toplantı

CHP Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu CHP’li İl Genel Meclisi üyeleri toplantısında bir konuşma yaptı 16 Aralık 2011

MUHARREM İNCE'NİN İKTİDAR FORMÜLÜ


CHP Grup Başkan VekiliMuharrem İnce, Akşam Gazetesi'ne verdiği röportajda iktidara gelme formülünü açıladı işte o formül...

"Önce kendimizi eleştirmeliyiz. Üç dönemdir yeniliyoruz. Bunu yeterince sorgulayamadık bence. Hep işin kolayına kaçtık. 'Kömür, makarna dağıtıp oy aldılar' söylemi hem eksik hem yanlış bir savunmadır. Bunu yetkili kurullarımızda sosyolojik nedenleriyle irdelememiz gerekir. Ancak unutmamak gerekir ki AKP de başlı başına uluslararası bir projedir. Bu ülkenin limanları, Tüpraş'ı, Petkim'i, Telekom'u, Tekel'i, Sümerbank'ı, Etibank'ı, fabrikaları, arsaları AKP tarafından satıldı. Malatya'daki füze kalkanı, Suriye ilişkilerinin geldiği nokta, KKTC'ye ilişkin sıkıntılar düşünüldüğünde düz mantıkla AKP'nin seçmenin gönlünü kazanmış bir parti değil, büyük bir oyunun parçası olduğu daha iyi görülüyor. Ancak çok da umutsuz değilim. 1919 şartlarından daha kötü değiliz."


Bu tabloda nasıl iktidar olabiliriz ona bakmak lazım. Ben bir çırpıda 5 madde sıralıyorum:
1- Kendi içimizdeki kavgalara son vermeliyiz,
2- Seçkinci yapı ve anlayıştan sıyrılmalıyız,
3- Daha çalışkan olmalıyız,
4- Haramdan korkan ve şu ana kadar CHP'ye oy vermemiş dürüst, namuslu vatandaşlarımızı mutlaka partiye kazandırmalıyız,
5- Ve son olarak ne yapıp edip Kürt seçmenden oy alabilmenin siyasi bir yolunu bulmalıyız.

10 Aralık 2011 Cumartesi

Kemal Kılıçdaroğlu'nun Dünya İnsan Hakları günü mesajı

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Dünya İnsan Hakları günü nedeniyle bir mesaj yayınladı...


CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun mesajı şöyle ;

“En önemli insan hakkı yaşam hakkıdır

En önemli insan hakkı yaşatma hakkıdır

En önemli insan hakkı insanı insanca yaşatma hakkıdır

Bu nedenle, ‘Muasır medeniyet seviyesine ulaşmış’ insan hak ve özgürlüklerinin kararlı savunucusu devletler, sosyal, demokrat ve hukuk devleti olarak tanımlanırlar.

Ne yazık ki günümüzde Türkiye Cumhuriyeti’nin sosyalliğinden de, demokratlığından da, hukuka bağlılığından da söz edilemiyor.

Dolar milyarderlerinin arttığı ama çocukların açlıktan öldüğü,

Devlet uçağıyla krala düğün davetiyeleri götürülürken,

çocukların ya yanan çadırlarda, ya da soğuktan donduğu,

Milletvekili olamamış AKP yandaşları bakan yardımcısı, yandaşlar torpilli atamalarla köşe taşı yapılırken,

264 bin atanamayan öğretmenden 200 binine başının çaresine bak denildiği,

İşsizliğin arttığı,

Evine ekmek götüremediği, çocuğuna harçlık veremediği için başı yerde dolaşan anaların, babaların çoğaldığı ülkede sosyal devletten de , insan hakkından da bahsedilemez.

Elbette, bakanlarına, “kulağınızdan tutar kapının önüne koyarım” diyen Başbakanın demokratlığından da,

Meclisi by pass ederek Türkiye’yi kararnamelerle yöneten AKP Hükümetinin demokrat bir anlayışın temsilcisi olduğundan da,

Meclis’te muhalefetin sesinin kesilmesi de,

Biat ettirilmiş yandaş medya ile halkın haber almasının, gerçekleri öğrenme hakkının çiğnenmesi de demokrasi ile bağdaşmaz.

Ne yazık ki dünya insan hakları gününde sosyalliği, demokratlığı rafa kaldırılmış olan AKP iktidarında, yargı da hükümetin arka bahçesi haline getirildiği için, artık hukukun üstünlüğünden de bahsedilemiyor

Çünkü, AKP hükümetine göre hukukun gücü değil, gücün hukuku esastır

Ama, herkes çok iyi bilsin ki, hukukun gücü büyütür, gücün hukuku küçültür.

Bu duygu ve düşüncelerle, yaşam hakkını, yaşatma hakkını esas alan,

çağdaş, hukukun üstünlüğüne inanan, insan hak ve özgürlüklerinin hayata geçirildiği gerçek anlamda sosyal ve demokrat bir Türkiye’de insan hakları gününü kutlama dileğiyle sevgiler saygılar sunuyorum”

9 Aralık 2011 Cuma

AKPLİLER MUHARREM İNCE'Yİ NEDEN ALKIŞLADI ? VİDEO

CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce, BDP'li Hasip Kaplan'ı eleştiren sözleri üzerine AKP sıralarından alkış aldı. İnce, "Ben 9 yıldır ilk kez AKP tarafından alkışlandım" dedi.

Ali Özgündüz'den Bülent Arınç'a soru önergesi

İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz, Bülent Arınç’ın; “Sandığa gidip hayır oyu kullananlar, referandum paketinin kabul edilmesiyle haydi toplusözleşme yapalım dediler. Ancak bunlar sadece hayır demek için çabaladılar. Toplusözleşmeye sadece Memur-Sen’in hakkı var.” sözlerini Meclis gündemine taşıdı.

Özgündüz, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç tarafından cevaplandırılması istemiyle TBMM Başkanlığına sunduğu soru önergesi şöyle:

“Geçtiğimiz günlerde Bursa ilimizde Memur-Sen’in binasının açılışında söylediğiniz sözler, ‘Hükümetin demokrasiye bakışı bu mu?” sorularıyla tartışılmaktadır. Bina açılışı sırasında referandumdan 15 ay geçmesine rağmen bir türlü çıkarılmayan “memurlara toplu sözleşme hakkı tanınmasıyla’ ilgili yasayı en kısa zamanda çıkaracağınızı belirtmiştiniz. Yine aynı konuşmanızda; “Sandığa gidip hayır oyu kullananlar, referandum paketinin kabul edilmesiyle haydi toplusözleşme yapalım dediler. Ancak bunlar sadece hayır demek için çabaladılar. Toplusözleşmeye sadece Memur-Sen’in hakkı var.” diyerek sözlerinize devam ettiğiniz basına yansıdı. Bu bağlamda:

1. Kanun Hükmünde Kararnameler ile kamu yönetiminin yeniden örgütlendirildiği bir süreçte, referandum üzerinden 15 ay geçmesine rağmen memurlara toplu sözleşme hakkı tanınmasına ilişkin yasa neden çıkarılmamıştır?
2. Referandumda, demokratik hakkını kullanarak “hayır” oyu veren memur sendikaları ve yurttaşlar referandumun sonucundan dolayı ortaya çıkan yasal haklarını talep etmelerinde herhangi bir engel var mıdır?
3. Referandumda birbirinden farklı konuda onlarca maddenin tek bir oya bağlanması kamuoyunda eleştirilmişti. Sözlerinizden yola çıkarak, maddelerin çoğuna karşı olduğu için hayır oyu veren; ama, maddelerden bir kısmına evet oyu vermek istediğinde bunu gerçekleştiremeyen bir yurttaşımızın durumunu nasıl değerlendirmek gerekmektedir?
4. Toplu sözleşme hakkına ilişkin bir yasal düzenleme ola ki çıkarılırsa bunun görüşmeleri yalnızca Memur-Sen ile mi yapılacaktır? Ya da bu hakkı yalnızca Memur-Sen’e tanınması doğrultusunda bir girişiminiz olacak mıdır?
5. Memurlara toplu sözleşme tanınmasına ilişkin yasal düzenleme gerçekleştirilecek midir? Böyle bir plan var ise ne zaman gerçekleşecektir?
6. Söylediğiniz sözlerin, demokrasi ile bağdaşmadığı yönünde iddialar kamuoyunda tartışılmaktadır. Söylediğiniz sözler demokrasi ile bağdaşmakta mıdır?”

Kemal Kılıçdaroğlu "Halkın oyuyla seçilmiş bir milletvekili hapise atılır mı?"


Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Adana'da HSYK'ya yüklendi.

Kılıçdaroğlu, Adana Genç İşadamları Derneği (AGİAD) tarafından Seyhan Otel’de düzenlenen ”Türkiye’nin Siyasi Liderleri Adana’da Buluşuyor, Şehrin Geleceğini Konuşuyor” isimli toplantıya katıldı.

Toplantıda katılımcıların sorularını yanıtlayan Kılıçdaroğlu, ”Hükümetin Suriye konusundaki politikalarını nasıl değerlendirdiğinin” sorulması üzerine, özellikle komşu ülkelerle barış içinde yaşamak istediklerini belirtti.

Hiç kimse ile kavga etmek istemediklerini belirten Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

”Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘Yurtta Sulh Cihanda Sulh’ sözü vardır. Suriye ile ilişkilerimiz iyiydi. Cumhurbaşkanı gitti, Sayın Başbakan Şam sokaklarında bayraklara karşılandı. Sınır ticareti açıldı. Bir sabah kalktık Suriye düşman oldu. Niçin? Hangi gerekçeyle. Daha bir Allah’ın kulu çıkıp bunun gerekçesini bana açıklamış değil. ‘Efendim Suriye’de demokrasi yok’. Suriye’de demokrasi olmadığını sen Şam sokaklarını gezerken farkında değil miydin? O zaman başka birisi mi vardı orada. Orayı düşman ilan etmek bizim geleneksel dış politikamıza da aykırı.”

Arap baharını ”enerji kaynaklarının paylaşılma, insanların öldürülme baharı” olarak tanımlayan Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü; ”Demokrasiye evet ama o insanlara demokrasi özgürlüğü getireceğim diye enerji kaynaklarına el koymayı biz içimize sindiremiyoruz. Irak meydandadır. Orayı herkes görsün. Oraya da demokrasi gelecekti. 1 milyonun üstünde Müslüman öldürüldü. 100 binlerce kadına tecavüz edildi. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin sesi çıktı mı? Niye çıkmıyor. O nedenle Suriye konusunda egemen güçlerin Ortadoğu’daki taşeronluğuna soyunan bir hükümet olduğu için biz egemen güçlerin taşeronluğunu yapan değil bağımsız Türkiye’yi kuran bir siyasal parti olarak buna karşı çıkıyoruz”

”Ülkesinin değil başkalarının çıkarlarını düşünen siyaset anlayışını iyi tanıyın” diyen Kılıçdaroğlu, ”Biz her ülkeye saygı duyarız. O ülkenin iç işlerine saygı duyarız. Onlarla ticari ve insani ilişkilerimizi geliştirmek isteriz. O ülkelere demokrasi gelecekse her türlü katkıyı veririz. Ama başka bir ülkenin içişlerine karışmak istemeyiz” dedi.

-HSYK tartışmaları-

Kılıçdaroğlu, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na (HSYK) ile ilişkilerinin sorulması üzerine, şöyle konuştu:

”HSKY’ya bizim saygımız var. Devletin her kurumuna saygımız var. Yeter ki her kurum yasalarla tanımlanmış görevlerini yerine getirsin. Başka bir görüşümüz yok. Ama bu HSYK adalet dağıtan bir kurum değil. Adaleti bozan bir kurum, tuzu kokutan bir kurum. Silivri’deki davalardan birine bakan bir yargıç vardı. ‘Üzerimde kurumsal baskı var’ dedi ve ayrıldı. Hiç bir HSYK üyesi çıkıp ‘Arkadaş sana bu baskıyı yapan kim’ diye sormadı. Yargıya baskı yapılıyor ama sormuyorlar. Neden? Çünkü o baskıyı yapan kendisiyle aynı düşüncede olan kişiler. Bu HSYK’ya saygı duyar mısınız? Ben duymuyorum. Kusura bakmasınlar.”

Kendisi için ”Özür dile” denildiğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, ”Senin neyinden özür dileyeceğim. Sen adaleti dağıttın da ben hayır mı dedim” diye konuştu.

Kılıçdaroğlu, Adalet Bakanı’nın unvanın ”Ali Dibo” olduğunu belirterek, şöyle devam etti:

”Milletvekiliyken ihale dağıtan adam. Yani ihaleye fesat karıştıran adam çağdaş bir ülkede Adalet Bakanı olabilir mi? Bırakın Adalet Bakanı olmayı siyasette görev alamaz. Bu Adalet Bakanına böyle bir HSYK yakışır. Başka bir şey olamaz.”

Kılıçdaroğlu, yargının bağımsız ve tarafsız olması gerektiğini belirterek, yargıçların kararını önce kendi vicdanında tartması gerektiğini söyledi.

Adaletin bozulması halinde devletin büyük yara alacağını belirten Kılıçdaroğlu, ”Onun için diyorlar zaten; adalet bozulursa tuz kokar. Kim suçlanırsa adil bir şekilde yargılansın. İtirazımız yok” diye konuştu.

Hopa’da çıkan olaylarla ilgili, Ankara’da düzenlenen gösterilere dair başlatılan soruşturma kapsamında öğrencilerin tutuklanmasını hatırlatan Kılıçdaroğlu, ”Tam HSKY’ya uygun bir davranış” dedi.

Siyasi iktidarın emrinde bir yargı olamayacağını belirten Kılıçdaroğlu, ”HSYK bütün siyasi kaygılardan arınmalı. Siyasetin dışına çıkmalı. Doğru karar vermeli. Hukuk yerini bulmalı” ifadesini kullandı.

Kılıçdaroğlu, tutuklu milletvekilleri konusuna da değinerek, şunları söyledi:

”Uzun tutukluluk sürelerinden Cumhurbaşkanı şikâyetçi, Meclis Başkanı şikâyetçi, şikâyetçi olmayan kimse yok. Kimle konuşsanız ‘Evet bu doğru değil’ diyor. Çözelim diyorsunuz, ‘Çözmeyelim’… O zaman kim samimi. Halkın oyuyla seçilmiş bir milletvekili hapise atılır mı? Hüküm giyse eyvallah diyeceğiz. Hüküm giymemiş tutuklu. Bunlar bizim demokrasimizin ayıp yönleri. Bu ayıplarla mücadele edeceğiz.”

VİDEO - KEMAL KILIÇDAROĞLU BÜTÇE KONUŞMASI - TBMM 9 ARALIK 2011

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu TBMM Genel Kurulu’nda 2012 bütçesiyle ilgili görüşlerini açıkladı.

Kemal Kılıçdaroğlu bütçe konuşması:


Video bölüm 1:

Video bölüm 2:

Video bölüm 3:

Kılıçdaroğlu "Adalet Bakanı ise o koltukta oturmaması lazım"


Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TBMM Genel Kurulundan ayrılırken gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Kılıçdaroğlu, ”Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in tutuklu gazetecilere ilişkin sözlerinin hatırlatılması üzerine şunları söyledi;

”Tutuklu gazetecilere, mahkum olmamış gazetecilere bir Adalet Bakanının terörist suçlamasını yapmasını demokrasi ile hukukun üstünlüğü ile bağdaştıramıyorum. Bunu söyleyen bir Adalet Bakanı, yargılama süreci bitmediği halde bunu söyleyen bir Adalet Bakanı ise o koltukta oturmaması lazım.

O koltuktan ayrılır, suçlayan tarafın savcısı konumuna gelir ya savcılık görevini yapar ya masumun tarafına geçer avukatlık görevini üstlenir.”

Kılıçdaroğlu, AKP Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş’ın CHP-İş Bankası ilişkileriyle ilgili sözlerinin hatırlatılması üzerine de , ”Cahilliğinden, o kadar cahil. Ne yapabiliriz, ölen bir kişinin vasiyetini değiştirme şansımız var mı?” dedi.

Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan "2012 arifesinde ‘yargıdan utanç manzaraları"


Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan, Hopa olayları davasına ilişkin değerlendirmesinde, ”Anlıyoruz ki dünyanın her yerinde gençlerin geleceklerini kazanmak için yaptıkları demokratik itirazlar artık Türkiye’de yapılamayacak” dedi.

Tarhan, Ankara’daki Hopa olaylarına ilişkin başlatılan soruşturma kapsamında açılan davada, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanan 28 kişinin duruşmasına katıldı.

Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan, Ankara’daki Hopa olayları davasının duruşmasıyla ilgili, ”2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’na muhalefet olduğu konusundaki ve görevsizlik kararı verilmesi yolundaki itirazlar heyetçe reddedildi. Burada yaşadığımız şey, ‘yargıdan utanç manzaraları’ diye düşünüyorum” dedi.

Duruşmadan çıkan Tarhan, adliye çıkışında gazetecilere yaptığı açıklamada, 84 sayfalık iddianamenin yarısının, sanıklarla hiç alakası bulunmayan eylemlerle ilgili olduğunu söyledi.

İddianamedeki suç delillerinden birisinin ”şemsiye” olduğunu ifade eden Tarhan, şöyle konuştu:

”Terör örgütü üyesi olmakla suçlanan genç insanların eylemleri tanımlanırken, herhangi bir eylem ve doğru dürüst silahtan bahsedilmiyor. Ve silahlı terör örgütüne üye oldukları iddiasında bulunuluyor. 2911 sayılı Toplantı Ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’na muhalefet olduğu konusundaki ve görevsizlik kararı verilmesi yolundaki itirazlar, heyetçe çok kısa bir görüşmeden sonra reddedildi. Burada yaşadığımız şey 2012 arifesinde ‘yargıdan utanç manzaraları’ diye düşünüyorum. Yeni bir Silivri olayıyla karşı karşıyayız.”

Tarhan, İzmir Milletvekili Rıza Türmen ile düzenlediği basın toplantısında da, Hopa olayları davasının duruşmasında, iddianamede tanımlanan eylemlerin terörle ilgili olmaması nedeniyle görevsizlik itirazında bulunulduğunu söyledi.

Ancak itirazın reddedildiğini belirten Tarhan, ”Bundan şunu anlıyoruz ki dünyanın her yerinde gençlerin geleceklerini kazanmak için yaptıkları demokratik itirazlar artık Türkiye’de yapılamayacak. Çünkü bu, salt bir terör eylemi olarak tanımlanacak” diye konuştu.

Teröristlikle suçlanan gençlerle ilgili hazırlanan iddianamede tanımlanan suçlarda, terör eylemine ilişkin bir ifadenin bulunmadığını belirten Tarhan, bir şemsiye ve Japon filmi DVD’sinin kanıt olarak gösterildiğini, bunun son derece komik olduğunu söyledi.

Söz konusu davada yargılanan gençlerin annelerinin bile doğmadığı tarihlerde yapılan bir takım yasa dışı eylemlerin neredeyse iddianamenin yarısını oluşturduğunu belirten Tarhan, ”Bugün önemli bir gün. 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’ndaki hükümlerin bu haliyle çok tedirgin edici olduğunu, gençlerin itiraz haklarını kullanmalarına açıkça engel teşkil ettiğini görüyoruz. Bunun için acil demokrasi paketimiz ile AKP’nin ‘ileri demokrasisini’ oluşturması için yardımcı olmak istiyoruz” dedi.

-Kanun teklifi sunacağız-

Rıza Türmen ise 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nda değişiklik öngören yasa teklifi hazırladıklarını bildirdi.

Teklifteki önerileri anlatan Türmen, şunları söyledi:

”Teklifimize göre, toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmadan önce verilmesi gereken bildirim, bir izin gibi kullanılmayacak. Bildirim vermeden de toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılabilecek. Bildirim yapıldığı takdire idare bildirimi kabul etmek zorunda olacak. İdarenin toplantı ya da gösteri yürüyüşünü yasaklama yetkisi olmayacak. Hükümet komiseri gibi lüzumsuz müessese kanundan çıkacak. İdarenin güç kullanması sınırlı olacak. Şiddet, kin ve nefrete tahrik var ise ateşli silah kullanılıyor ise zorunlu durumlarda güvenlik güçleri orantılı şekilde müdahale edebilecek.

Siyasi iktidarın, özgürlükle eğer yakında uzaktan ilgisi varsa bizim getirdiğimiz özgürlüğü genişletici bu teklifimizi kabul etmesi gerekiyor. Bakalım ki böyle mi olacak?”

Türmen, söz konusu kanun teklifini bugün TBMM Başkanlığına sunacaklarını bildirdi.

Türmen ayrıca, Hopa olayları davasında aslında gençlerin değil, siyasi iktidarın baskı rejiminin yargılandığını, bu nedenle davada verilecek kararın, iktidarın demokratik meşruiyeti hakkında verilecek karar olacağını sözlerine ekledi.

Sezgin Tarnıkulu “Mevcut Anayasa Mahkemesi’nin durumu maalesef içler acısıdır."


CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu TBMM’DE Anayasa Mahkemesi’ne İlişkin Bütçe Konusunda Görüşlerini Açıkladı.

“Mevcut Anayasa Mahkemesi’nin durumu maalesef içler acısıdır. Geçtiğimiz yıl gerçekleştirilen referandum ile çoğulcu, özgürlükçü ve demokratik hale getirileceği iddia edilen Anayasa Mahkemesi, 12 Eylül 1980 zihniyetini aynen ve hatta daha da koyulaştırarak devam ettirmektedir”


Tanrıkulu’nun konuşması şöyle;

“Anayasa Mahkemeleri demokrasi anlayışının 2. Dünya Savaşı sonrasında ulaştığı yeni aşamanın kurumsallaşmış temsilcileridir. 2. Dünya Savaşı sonrasında insanlık demokrasinin sadece seçimden ibaret olmadığını anladı. Bir ülkenin seçilmişler tarafından yönetiliyor olmasının o ülkenin demokratik ve özgürlükçü olarak addedilmesi için yeterli olmadığı görüldü.

İşte bu siyasi ve felsefi anlayış içinde şekillenen Anayasa Mahkemeleri hukukun üstünlüğünü sağlamanın ana araçları olarak öne çıktılar. Çoğunluğun muhtemel baskıcı temayüllerine karşı her bir vatandaşın hak ve özgürlüklerini koruması beklenen kurumlar olarak şekillendiler.

İşte bu yüzden Anayasa Mahkemeleri’nin başarı ölçütü hukukun üstünlüğünü ve birey hak ve özgürlüklerini ne ölçüde koruyabildikleridir. Hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını koruyan Anayasa Mahkemeleri’nin meşruiyeti artar; bu işlevden uzaklaştıkça da mahkemelerin meşruiyeti ve inanırlığı azalacaktır.

Bu çerçeveden bakıldığında mevcut Anayasa Mahkemesi’nin durumu maalesef içler acısıdır. Geçtiğimiz yıl gerçekleştirilen referandum ile çoğulcu, özgürlükçü ve demokratik hale getirileceği iddia edilen Anayasa Mahkemesi, 12 Eylül 1980 zihniyetini aynen ve hatta daha da koyulaştırarak devam ettirmektedir.

Nedir 12 Eylül zihniyeti? 12 Eylül zihniyeti insan haklarını gereksiz bir teferruat olarak gören zihniyettir. 12 Eylül, insan haklarını uluslararası standartlara uygun olarak değil de “burası Türkiye burada olmaz öyle diye” kısıtlı olarak yorumlayan zihniyettir. Bakınız Anayasa Mahkemesi’nin son zamanlarda kadınların evlilik öncesi soyadlarını korumalarına ilişkin verdiği karara.

Anayasa Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadının tam tersi yönde karar vermiştir. Avrupa Mahkemesi, kadınların evlilik öncesi soyadlarını koruyabilmeleri bir insan hakkıdır, özel hayata saygının gereğidir derken bizim mahkememiz tam tersini söylemiştir. İleri demokrasinin ileri mahkemesinin insan hakları anlayışı budur.

Nedir 12 Eylül zihniyeti? 12 Eylül tektipleştirici politika demektir. 12 Eylül, etnik, dini, kültürel farklılıkları göz ardı etmek, tüm vatandaşları tek bir elbiseye sokmaya çalışmak demektir. Bakınız Anayasa Mahkemesi’nin son zamanlarda aldığı Süryani vatandaşlarımızın soyadları ile ilgili karara. Mahkeme ayrımcı ve dışlayıcı, yok sayıcı bir yorumla, çoğulculuğun önüne set çekmiştir. Süryani vatandaşa açıkça “senin adına da ben karar veririm” denmiştir. İşte ileri demokrasinin Anayasa Mahkemesi’nin çoğulculuk anlayışı budur.

Nedir 12 Eylül zihniyeti? 12 Eylül, güvencesiz çalışmadır. 12 Eylül, işçi sınıfı karşıtlığıdır. Sermaye karşısında emeği hakir görme, baskılama ve ezmedir 12 Eylül. Bakınız Anayasa Mahkemesi’nin sözleşmeli öğretmenler ve 4/C’li diye bilinen kamu çalışanları ile ilgili kararlarına. Kamu personel rejiminin tüm ilkelerine aykırı olarak, iş güvenliği kaygılarını tamamen göz ardı ederek, 4/C’lileri ve sözleşmeli öğretmenleri kaderleri ile baş başa bırakan bu Anayasa Mahkemesi’dir. İşçiye, memura karşı güçlüden yana taraf alan, güçlünün sesi haline gelen de bu Anayasa Mahkemesi’dir. İşte ileri demokrasinin Anayasa Mahkemesi’nin sosyal devlet anlayışı da budur.

Nedir 12 Eylül zihniyeti? 12 Eylül, kurumsal özerklik ve çoğulculuğun karşıtıdır. 12 Eylül, tüm kurumları zapturapta almanın, hepsini otoriter bir anlayışa hapsetmenin adıdır. Bakınız Anayasa Mahkemesi’nin TRT ve TÜBİTAK ile ilgili kararlarına. Anayasa Mahkemesi çok açık bir şekilde bu kurumların özerkliklerinin yok edilmesine göz yummuştur.

TRT’nin halkın değil hükümetin sesi olmasına, TÜBİTAK’ın bilimin değil iktidar politikalarının aracı olmasına Anayasa Mahkemesi onay damgası vurmuştur. İşte ileri demokrasinin Anayasa Mahkemesi’nin özerklik anlayışı da budur.

Nedir 12 Eylül zihniyeti? 12 Eylül, parlamentarizme güvenmeme, yasamaya karşı yürütmeyi güçlendirmek demektir. 12 Eylül, şu içinde bulunduğumuz meclisi yok gören zihniyettir. Bakınız Anayasa Mahkemesi’nin daha yeni çıkardığı Kanun Hükmünde Kararnameler ile ilgili kararına. Anayasa Mahkemesi, devletin tüm temel kurumlarının KHK’lar ile şekillendirilmesine izin vermiştir. Anayasa Mahkemesi 34 adet KHK ile Meclis’in yasama işlevinin kuşa çevrilmesine cevaz vermiştir. Bu mahkeme, anayasaya aykırı olarak, temel hak ve özgürlüklere ilişkin alanların dahi KHK ile düzenlenmesine yol açmıştır. İşte ileri demokrasinin Anayasa Mahkemesi’nin demokrasi ve parlamentarizm anlayışı da budur.

Nedir 12 Eylül zihniyeti? 12 Eylül zihniyeti hukuk, kanun, kural tanımamazlıktır. Bakınız demin bahsettiğim aynı KHK kararına. Anayasa ne diyor? Açıkça, Mahkeme kararlarını salt çoğunlukla alır diyor. Altını çiziyorum, salt çoğunluğu anayasa şart koşuyor. Ama mahkeme kararını ne ile alıyor? 7’ye 7 oyla. Başkan’ın oyunu daha üstün ayarak. Neye dayanarak? Anayasaya aykırı olarak çıkarılan kuruluş yasasına dayanarak. Sorarım size anayasanın üstünlüğünü Anayasa Mahkemesi korumayacaksa kim koruyacaktır? Anayasa Mahkemesi de anayasaya uymayacaksa kim uyacaktır? İşte ileri demokrasinin Anayasa Mahkemesi’nin hukuk devleti anlayışı budur.

Daha bir sene içinde bu büyük başarılara imza atmış olan Anayasa Mahkemesi’ni ne kadar kutlasak azdır. 12 Eylül 2010 sonrasında oluşturulan Anayasa Mahkemesi, daha bir yıl geçmeden verdiği kararlar ile artık tamamen hükümetin emrine girdiğini, hükümet politikalarını onaylayan bir noter dairesi haline geldiğini açıkça göstermiştir.

Uzun lafın kısası, Anayasa Mahkemesi 12 Eylül zihniyetini daha da koyulaştırarak, güçlendirerek devam ettirmektedir. Mahkeme her geçen gün hukukun üstünlüğünün ve insan haklarının korunması işlevinden uzaklaşmaktadır. Bu işlevlerinden uzaklaşan bir Anayasa Mahkemesi’nin hiçbir meşruiyeti kalmayacaktır. Yeni anayasa tartışmaları kapsamında Anayasa Mahkemesi’nin bu içler acısı halinin ele alınması bir zorunluluktur.

8 Aralık 2011 Perşembe

VİDEO - Kemal Kılıçdaroğlu'nun TÜRK-İŞ konuşması

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun TÜRK-İŞ konuşması...

VİDEO:

KEMAL KILIÇDAROĞLU " BEDEL ÖDENMEDEN HAK ALINMAZ "


Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun TÜRK-İŞ konuşması...

Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu TÜRK-İŞ Genel Kurulu’nda konuştu. “Ben daha güçlü, sesi daha gür çıkan, işçinin hakkını arayan, ülkenin sorunlarına sahip çıkan ve sorunlarını daha güçlü haykıran bir Türk-İş istiyorum” diyen Kılıçdaroğlu’nun konuşması şöyle;

“Sayın Başkan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetimizin saygıdeğer Başbakanı, Türkiye Büyük Millet Meclisimizin Başkanvekili, Sayın Bakanlar, siyasal partilerimizin değerli yöneticileri, sivil toplum kuruluşlarının, işçi, işveren, esnaf kuruluşlarının değerli başkanları, Türk-İş’in 21. Olağan Genel Kuruluna katılmaktan büyük bir onur duyuyorum. Bu onuru bana verdiğiniz içinde hepinize yürekten teşekkür ediyorum.

Kısa konuşacağım, ama kusura bakmayın birazda iğneleyeceğim. Bunu bileceğiz. Çünkü siyasete atılırken söz verdim her yerde bildiğim doğruları söyleyeceğim diye.

Birincisi şu; sizin güzel bir sloganınız var, burada dağıtıldı. Susma sustukça sıra sana gelecek. Güzel, slogan çok güzel. Meydanlarda zaman zaman atıldı. Sayın Başkan az önce konuşurken özelleştirmelerden şikayet etti. Bütün dünya özelleştirme yapıyor. Ama Allah aşkına insanı yok sayan bir özelleştirme anlayışı olabilir mi? İşçiyi yok sayan bir özelleştirme anlayışı olabilir mi? Ne oldu? Özelleştirme yapıldı, özelleştirme yapılmayan kuruluştaki arkadaşlarımız seslerini çıkarmadılar. Öbürleri bağırdı, çağırdı, bir süre sonra yok oldu. Sıra öbürlerine geldi baktılar ki, ya öbürü gitti sıra bizde. Önümüzdeki süreç içinde göreceksiniz hep beraber ihalelere de çıkılıyor sıra Şeker-İş’e geldi. Hadi gözünüz aydın.

Eğer demokrasi istiyorsak, özgürlük istiyorsak, demokrasi ve özgürlüğün bir tek varlık nedeni vardır insan. İnsan özgür yaşamak ister. Özgürlüğün temelinde kişinin ekonomik güvencesi vardır. Benim güvencem olmalı, benim gelirim olmalı ki ben özgürlüğümün tadına varayım. Özgürlük nedir? Seyahat etmektir. Özgürlük gazete okumaktır. Özgürlük sinemaya, tiyatroya gitmektir. Özgürlük komşusuna gitmektir. Özgürlük kurban bayramında imkan olursa kurban kesmektir. Özgürlük ekonomik güvencedir. Ekonomik güvenceniz yok, işsizsiniz hangi özgürlükten söz edeceksiniz? Aç adama, karnı doymayan bir adama özgürlüğü nasıl anlatacaksınız? O halde yapmamız gereken, düşünmemiz gereken şudur; şikayet böyle salonlarda yapılmamalı. Siz işçisiniz üretimden gelen bir gücünüz var. Gücünüzü salonlarda kullanırsanız kusura bakmayın yarın gazetelerde haber bile olamazsınız. Gücünüz meydanlarda olmalı, meydanlarda göstermelisiniz gücünüzü.

Anayasamızda hüküm var sendika kurma özgürlüğü. E güzel. Hatta birde referandum yaptık biliyorsunuz. Belki arkadaşlarımızın çoğu da evet kullanmıştır. Efendim bir sendika yetmez, işçi isterse ikinci sendikaya da üye olacak. Buyurun gidelim bir işyerine sendikası olmayan bir işyerine. Bakalım bir işçi sendikaya üye olsun başına ne geliyor? Ne özgürlüğünden bahsediyorsunuz siz? Anayasal güvencesi olmayan bir sendikacılıktan mı söz edeceğiz biz? Ben gidiyorum sendikaya üye olacağım beni kapının önüne koyacaklar. Ve anayasa diyecek ki, herkes sendika kurabilir, sendikaya üye olma özgürlüğü vardır. O özgürlüğü siz benim külahıma anlatın. Kusura bakmayın hayat öyle değil. Hayatı bileceksiniz.

Taşeron işçilikten şikayet ettik. Güzel. E ben size bir soru soruyum en büyük taşeron işveren kim? Devletin kendisi. 1 milyon taşeron işçi çalışıyor devletin kendisinde. Anayasasında sendikal özgürlük olan bir ülkede eğer bir devlet, bir hükümet 1 milyona yakın taşeron işçi çalıştırıyorsa sormayacak mısınız kendinize bu taşeron işçileri bu devlet niye çalıştırıyor? Ben size söyleyeyim yanıtı basit. Sendikadan korkuyor da onun için. Sendika olmasın. Ne demek sendika? İş güvencesiymiş. Ne demek iş güvencesi? İşçi sağlığıymış. Ne demek işçi sağlığı? Taşeron 21. yüzyılın kölelik rejimidir bunu asla unutmayın. Siz taşeron işçi olan arkadaşlarımız var mı bilmiyorum. Benim hem arkadaşlarım, hem akrabalarım var. Öyle 8 saat falan hikaye. Ne 8 saati, 18 saat çalıştırırlar. Öyle izin falan. Yok öyle bir şey. Çalışacaksın. Şimdi diyoruz ki taşeron işçilere efendim haklarınıza sahip çıkın. Buyurun bir taşeron işçi gitsin bir yerde ben sendikalı olayım desin. Ertesi gün kapının önündedir.

Türk-İş’e bir sözüm var. Bir sözüm var benim bütün işçi arkadaşlarıma. Taşeron işçilerin haklarına sendikalı işçiler sahip çıkacaktır. Eğer Türk-İş sendikalı işçiler işçinin hakkına sahip çıkmazsa taşeron işçinin hakkına da sahip çıkmaz. O taşeron işçilerin haklarına sahip çıkın onların haklarını seslendirin ki, onlar yarın sendikalı olarak sizin aranızda yer alsınlar. Onlara saygı göstereceğiz. Ama bugün onlar konuşamazlar. Onlar eylem yapamazlar, onlar sokağa çıkamazlar. Çünkü çıktıkları zaman aldıkları asgari ücrette ellerinden alınır. Onları çok iyi biliyorlar.

Ve size bir şey daha söyleyeyim. Öyle bir yüzkarası olaylar var ki, aldığı asgari ücret, asgari ücretin bir kısmını dahi geri alıyorlar. Gidin sorun bir kısmını dahi ellerinden geri alıyor. Çocuğuna mı bakacak, yoksa bu haksızlığa karşı sessiz mi kalacak? Yüreğine taş basıyor bu haksızlığa sessiz kalıyor. İşte onların sesi siz olacaksınız. Siyasette biz oluyoruz. Vadimiz var. O vadimizin arkasındayız. CHP iktidarında taşeron işçiliği Türkiye’de tarihe gömeceğiz. Herkes sendikalı, herkes toplu sözleşmeli, herkes grevli hakkına sahip olacak. Sanıyorsunuz ki bu ülkede grevler oluyor. Geçiniz onları. Sanıyorsunuz ki bu ülkede işçiler haklarını alıyor. Geçiniz onları kusura bakmayın. Hakem heyeti var değil mi? Oturdunuz pazarlığa hakem heyeti bir karar verecek. O karar için siz mahkemeye gidebiliyor musunuz? Ya bu karar haksızdır diyebiliyor musunuz? Diyemiyorsunuz çünkü kesin. E nerede hak aramak? Niye birbirimizi kandırıyoruz? Birbirimizi kandırmayalım. Kayıt dışı çalışma. Ülkede çalışanların yarısı kayıt dışı. Bunu ben söylemiyorum bütün resmi bilgiler öyle. Yarısı kayıt dışı. Kayıt dışı nedir biliyor musunuz arkadaşlar? Bir insanın eşinin ve çocuklarının geleceğini elinden almak demektir. Sigortasız, sağlık güvencesiz, emeklisiniz, kıdem tazminatsız ve bu insan bu toplumda yaşayacak? Nasıl? Kayıt dışı yaşayacak. Buna itiraz etmeyecek misiniz?

Örgütlü toplum hak arayan toplumdur. Yoksa örgütlülüğün hiçbir anlamı yoktur. Hak aranacak ki sizler örgütleniyorsunuz. Kendi haklarınızı arıyorsunuz siz. Sizin haklarınıza sahip çıkmak bizim görevimizdir. Biz öyle uygulanamaz, altı üstü, sınırları olmayan bir hakkın peşinde değiliz. Bizim savunduğumuz uygar dünyanın kabul ettiği Uluslararası Çalışma Örgütünün kabul ettiği normlardır. Hem uygar ülke diyorsun, hem o normları getirmiyorsun. Buna evet mi diyeceğiz? Hayır. Eğer uygar dünyaysak OECD’de yer alıyorsak, İLO’da yer alıyorsak, pek çok uluslararası kuruluşta yer alıyorsak, o kuruluşların gereğini yapıyorsak, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Sözleşmesine saygılıysak, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin altına imza atmışsak o zaman İLO normlarının Türkiye’ye gelmesi lazım. Bunu normlar emeğin, alın terinin korunması ve onların özgürce hak arama normlarıdır. Bu normların olmadığı bir ülkede demokrasi her zaman tartışmalıdır. Her zaman demokrasi tartışılacak. Az önce söylediniz 1 Mayıs’ta eylem yaptık Taksim’i açtık. Bedel ödenmeden hak alınmaz arkadaşlar. Bedel ödemeyi göze alacaksınız. Bedel ödeyeceksiniz ki, birileri size hakkınızı versin. Oturduğunuz yerde kimse size hak vermez. Ağlamayan çocuğa kimse mama vermez. Kusura bakmayın doğruları söyleyeceğiz. Doğruların peşinde gideceğiz hakkımızı demokratik yollardan, yasalara uygun olarak, yasaların verdiği hakları sonuna kadar kullanarak arayacağız. Özgürlük hak aramayla geçer. Budur bu işin özü.

Tekel işçilerinin dramı. Ne oldu tekel işçileri? Ankara’da kışın soğuğunda havuza atıldılar, coplandılar. Haklarını alabildiler mi? Alamadılar. Ben Türk-İş’in Genel Kurulunda 4/C’li işçilerin haklarının alındığını ve teslim edildiğini duymak isterdim. Alındığını ve teslim edildiğini. Tıpkı Taksim meydanının alındığı gibi. O işçiler sizin arkadaşlarınız. Onlar sendikalıydı. Ve onlara o kadar ağır suçlamalar yapıldı ki, toplu sözleşmeyle aldıkları haklar için dahi siz kul hakkı yiyorsunuz dediler. Onlar yolsuzluk mu yaptı? Onlar devletimi dolandırdı? Onlar fakir fukarayı dolandırıp aldıkları paralarla gemiler mi aldılar? Onlar alın teri döktüler, emeklerinin hakkıydı. Bu ağır suçlama karşısında dahi eğer onlara hakkını teslim edememişsek bu sorun hepimizin sorunudur. Bunu kabul etmemiz lazım.

İşsizlik, önünüzdeki en büyük tehlike o arkadaşlar. En büyük tehlike işsizlik. Toplu sözleşmemi yapacaksınız şu söyleri size. Kardeşim dışarıda binlerce adam var. Asgari ücretin altında dahi çalışmaya razı. Sen bu paraya otur kalk dua et. Peki hiç düşündünüz mü nasıl oluyor da bu işsizlik bu ülkede kronik hale geliyor? Nasıl oluyor da Türkiye çağ atlıyor, büyüyor %10’lar, 15’ler, 20’ler. Bu işsizlik niye azalmıyor? Hiç sormadınız mı kendinize ya bu ülke büyüyorsa bu işsizlik niye artıyor? Yalancının mumu yatsıya kadar yanar. İşsizlik meydanda. Gidin ulusa, gidin işsiz kahvelerine, genç işsizlikte oranımız kaç biliyor musunuz? %22. Bütün OECD ülkelerinin en sonunda yer alıyoruz. Peki bu çocuklar ne olacak? Üreten ekonomi güçlü ekonomidir. Üreten ve istihdam yaratan ekonomi güçlü ekonomidir. Eğer bir ülkede toplumsal barış aranıyorsa herkesin karnının doyabileceği bir düzen gereklidir. Bu düzen değişmedikçe, herkesin karnı doymadıkça bu ülkede toplumsal düzeni sağlayamazsınız siz. Toplumsal barışı sağlayamazsınız siz.

İş kazaları, meslek hastalıkları. Dünyada üçüncüyüz, Avrupa’da da birinci. Hiç sormuyor musunuz kendinize ya nasıl oluyor arkadaş işçi dünyanın her tarafında çalışıyor. Avrupa’nın her tarafında işçiler var. Orada nasıl oluyor da insanlar bizden daha az ölüyorlar. Biz niye Avrupa birincisiyiz işçi ölümlerinde, iş kazalarında, meslek hastalıklarında? Niye birinciyiz arkadaşlar? Yeraltına inersiniz, çalışırsınız, alın teri dökersiniz, grizu olur ölürsünüz gelir birisi derki güzel öldüler. Siz buna bir tepki verdiniz mi arkadaşlar? Birisi gelir, bu yeraltında çalışıyorsa zaten bunun kaderi ölmektir. Siz buna tepki verdiniz mi? Birbirimizi kandırmayacağız. Doğruları söyleyeceğiz. İşçi ölüyorsa, bir lokma için ölüyorsa, alın teri döküp o grizu olmasına karşın yerin altına o tehlikeyi bilip yerin altına iniyorsa onun yaşadığı şartları bilmemiz gerekiyor.

Ve size bir şey daha arkadaşlar. Ekonomik Sosyal Konseyiniz var hayırlı olsun. Birde yetmedi dedi ki bunu bir anayasal kurum haline getirelim. Hayırlı olsun, anayasal kurum haline de geldi. En son ne zaman toplandı Ekonomik Sosyal Konsey hiç hatırlayan var mı? Bunun belli aralıklarla toplanması lazım kanuna göre. Hiç toplanmıyor. Gerek de duyulmuyor. Ses çıkmıyor ki toplansın, isteyen yok ki toplansın. Ölü toprağı serpilmiş işçi sınıfının üstüne. Böyle bir şey olabilir mi? Ben hakkımı Başbakanın olduğu yerde, bakanların olduğu yerde söylemezsen nerede söyleyeceğim. Ekonomik Sosyal Konseyin varlık nedeni bu değil midir? İşçisi de orada olacak, işvereni de olacak, esnafı da olacak, işçi sendikası başkanı diyecek ki, arkadaş bizim işçilerin şu derdi var. Ekonomik Sosyal Konsey budur. Ekonomik Sosyal Konsey bir toplumsal uzlaşma merkezidir. Toplanmıyor. İsteyende yok zaten. Belki şunu söyleyeceksiniz umudumuz yok ki zaten oradan bir şey çıkmaz. Onu söyleyeceğiz. Orada haklısınız bakın orada bir şey demiyorum. Orada haklısınız.

Efendim şehitlerimiz var. Onlar bizim onurumuzdur diyoruz eyvallah. En yüce mertebe. Yeni bir kanun çıktı bastır 30 bin lirayı al tezkereyi. Evet bastır 30 bin lirayı al tezkereyi. Hiç askere maskere gitmeye gerek bile yok. 21 güne bile gerek yok. Kim askere gidecek? Fakir fukaranın çocuğu, sizin çocuklarınız yani. Bilmiyorum aranızda 30 bin lirayı bastırıp çocuğunu askere göndermek istemeyen kaç kişi vardır onu bilmiyorum. Göndermek isteyen. O zaman yapmamız gereken şu; eğer şehitlik mertebesiyse, şehitliği bu kadar yüceltiyorsak 30 bin liraya askerliği satın almamalıyız. Ayıptır. Ben daha güçlü, sesi daha güçlü çıkan, işçinin hakkını arayan, ülkenin sorunlarına sahip çıkan, ülkenin sorunlarını daha güçlü haykıran bir Türk-İş istiyorum. Sayın Başkanımız orada söyledi. Uzun tutukluluk sürelerinden şikayetçi, demokrasi istiyoruz. İsteyeceğiz. Özgürlük istiyoruz. İsteyeceğiz. Emeğin, alın terinin karşılığını istiyoruz. İsteyeceğiz. Bu sizin en doğal hakkınız. Bunu yaptığınız zaman göreceksiniz ki herkes size kulak kabartacaktır. Türk-İş ne diyor diyeceklerdir. Ankara’da Türk-İş var diyeceklerdir. Bunu istiyorum ben sizden. Taşeron işçinin hakkını savunan Türk-İş istiyorum ben.

Onun için sizlere bu Genel Kurula katılmaktan ötürü onur duyduğumu ifade ettim. Her zaman söylüyorum, alın teri kutsaldır, emek kutsaldır, boğazdan aşağı inen lokmada helaldir. İşin özü budur. Kimseyi dolandırmadan, kimseyi kandırmadan, yetimin hakkına göz dikmeden, onuruyla, alın teriyle çalışıp evine ekmek götüren herkes benim başımın üstünde yeri vardır. Onların hepsine saygı duyarım kim olursa olsun.

Ve sizden bir isteğim daha. Sendikacılık ücret sendikacılığı değildir. Dedim doğruları söyleyeceğim. Aynı alanda çalışıyorsunuz işçiyle işverenler. Riskler taşıyorsunuz. O işverenin istihdam yarattığını da unutmayacağız. Ona da yeri geldiğinde sahip çıkacağız. Ben kamuda görevliyken bir gün bir sendika başkanı geldi bizim işyerimiz iflas edecek prim borçlarını erteleyin işçilerde 3 ay aylık almayacaklar. Biz burayı yaşatacağız dedi. Kalktım o sendikacıyı alnından öptüm. Önemli olan üretimdir. Önemli olan o üretimde çalışan işçilerdir. Önemli olan onların alın terinin karşılığını vermektir. Onun için ücret sendikacılığına da hayır diyeceğiz. Ülkenin sorunlarına sahip çıkan, ülkenin sorunlarının çözülmesi için mücadele eden, yeri geldiğinde eylem yapmaktan çekinmeyen bir Türk-İş.

Hepinize saygılar sunuyorum. Ben aranızdan ayrılacağım kusura bakmayın. Parlamentoda bütçe görüşmeleri var. Bu Genel Kurulun hayırlı olmasını diliyorum, hepinize saygılar sunuyorum.













7 Aralık 2011 Çarşamba

CHP DERSHANESİ AÇILIYOR

Cumhuriyet Halk Partisi imkanı olmayan öğrenciler için dershane açıyor.

CHP Gençlik Kolları Genel Başkanı İrfan İnanç Yıldız Halk Dershanelerinde gönüllü öğretmenlerin dershaneye gitme imkanı olmayan YGS ve LYS adayı öğrencilere ders vereceğini açıkladı

CHP Gençlik Kolları Genel Başkanı Yıldız’ın açıklaması şöyle ;

“Ülkemizde her yıl yaklaşık 1.5 milyon öğrenci üniversite sınavlarına hazırlanmaktadır. Eğitim sistemimizdeki hatalı yapılanma, gençlerimizi dershanelere mahkum etmiştir. Eşit koşullarda sınavlara hazırlanamayan gençlerimizi, bu sisteme kurban vermemek adına, Adana’da pilot olarak başlayan ve tüm illerimizde uygulayacağımız Cumhuriyet Halk Partisi Gençlik Kolları’nın sosyal sorumluluk projesi olan “Halk Dershanesi” ile sisteme başkaldırıyoruz.

Hedefimiz, dershaneye gitme imkanı olmayan YGS ve LYS adayı öğrenci arkadaşlarımızı, gönüllü öğretmenlerimizle bir araya getirerek eşit eğitim imkanını her gencimize sağlamaktır.

Ders vermek isteyen öğretmenlerimiz ile ders almak isteyen öğrenci arkadaşlarımız 1 Ocak 2012 tarihine kadar www.halkdershanesi.com adresine başvurarak kayıtlarını yaptırabilirler.

Kayıtlar devam ederken hazırlıklar tamamlanacak ve kayıtlar tamamlandıktan sonra Halk Dershanelerinin yer ve eğitim programı ayrıntılı olarak açıklanacaktır”

Kemal Kılıçdaroğlu'nun Aşura konuşması - video

Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun ”2011 Evrensel Aşura Matem Merasimi” konuşması
05 Aralık 2011

MUSTAFA BALBAY'IN MEKTUBU VİDEO

CHP'nin İzmir'de düzenlediği Cumhuriyet, Demokrasi ve Özgürlük mitinginde kürsüden okunan Mustafa Balbay'ın mektubu

İzmir Mitingi – Mustafa Balbay’ın Mektubu




6 Aralık 2011 Salı

Perşembe günü bütçe görüşmelerinde konuşacağım. Herkes dersini alacak

Kemal Kılıçdaroğlu'ndan HSYK’ya yaylım ateşi...
CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin’in annesinin cenaze törenine katıldıktan sonra Ankara’ya gitmek üzere Atatürk Havalimanına gelen Kılıçdaroğlu, basın mensuplarının, “İzmir mitingindeki konuşmanıza HSYK’nın verdiği yanıtı nasıl değerlendiriyorsunuz” sorusunu ”Perşembe günü bütçe görüşmelerinde konuşacağım. Herkes dersini alacak” diye yanıtladı.

GÜRSEL TEKİN'İN ACI GÜNÜ


CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin’in annesi toprağa verildi. Anne Heyrat Tekin için Karacaahmet Şakirin Camisi’nde düzenlenen cenaze törenine Genel Başkan Kılıçdaroğlu da katıldı.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin’in annesi Heyrat Tekin’in cenazesi, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da katıldığı törenle İstanbul’da son yolculuğuna uğurlandı. Genel Başkan Kılıçdaroğlu, öğle ezanı öncesinde camiye geldi.

Anne Heyrat Tekin için Karacaahmet Şakirin Camisi’nde düzenlenen cenaze töreninde, oğulları Gürsel, Yüksel, Tuncer ve Cevdet Tekin ile CHP Genel Sekreteri Bihlun Tamaylıgil taziyeleri kabul etti.

Heyrat Tekin’in cenaze namazını, kısa bir süre sonra görevi devredecek olan İstanbul Müftüsü Mustafa Çağrıcı kıldırdı.

Helallik alınması sırasında Gürsel Tekin’in gözyaşlarını tutamadığı görüldü.

Heyrat Tekin’in cenazesi, kılınan namazının ardından Karacaahmet Mezarlığı’nda toprağa verildi.

Cenaze törenine, CHP genel başkan yardımcıları Erdoğan Toprak ve Nihat Matkap, CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, CHP’li milletvekilleri Süheyl Batum, Umut Oran ve Sinan Aygün, HAS Parti Genel Başkanı Numan Kurtulmuş, bazı ilçe belediye başkanlarının yanı sıra çok sayıda partili ve vatandaş katıldı.

Törene, TBMM Başkanı Cemil Çiçek ve tutuklu CHP Zonguldak milletvekili Prof. Dr. Mehmet Haberal’ın da aralarında bulunduğu çok sayıda kişi ve kurum çelenk gönderdi.

SEZGİN TARNUKU'NDAN BAŞBAKAN ERDOĞAN'A DİNLEME SORUSU


CHP Genel Başkan Yardımcısı Tanrıkulu’dan Başbakan Erdoğan’a telefon dinlemeleriyle ilgili 6 soru sordu

“Dinlemeler yoluyla oluşturulan kaosla hukuk devleti olan Türkiye; Polis devletine mi dönüştürülmektedir” diyen Sezgin Tanrıkulu’nun Başbakan Erdoğan’ın yazılı olarak yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığı’na sunduğu soru önergesi şöyle;

“Toplumun her kesiminde yoğun tepkiye neden olan telefon dinlemeleri konusundaki belirsizlik ve hukuk dışı uygulamalar devam etmektedir.

Anayasamızın haberleşme hürriyeti ile ilgili 22. maddesi herkesin haberleşme özgürlüğüne sahip olduğunu belirtir ve bu özgürlüğün temelinin gizlilik olduğunu vurgular. Benzer şekilde, Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) yer alan özel hayatın korunmasıyla ilgili düzenlemelerde izinsiz biçimde görüşmelerin kaydedilmesini, bu kayıtların yayınlanmasını açıkça suç kabul edilmektedir.

Tüm bunlara rağmen hükümetin; dinlemelerin kimin tarafından, hangi tarihte, hangi yolla ve ne amaçla yapıldığı konusunda net ve yeterli açıklamalar yapmaması, gerekli önlemleri almaması dikkat çekicidir.

Telefon dinlemeleri yoluyla ülkemizde adeta bir korku imparatorluğu yaratılmakta, vatandaşlarımızın haberleşme özgürlüğü bir anlamda kısıtlanmaktadır.

Konuyla ilgili olarak;

1- 2007 – 2011 yılları arasında ülkemizde mahkeme kararıyla telefon dinlenmesi yapılmış mıdır? Yapılmış ise, sayısı nedir? Dinlenme talepleri hangi kurum tarafından yapılmıştır? Dinlenenler arasında siyasi, askeri, yargı ve üst düzey bürokrat var mıdır? Varsa kimlerdir

2- Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK), cumhuriyet savcısı dinlemeler sonunda suç delili bulunmadıysa, bunu 15 gün içinde ilgili kişiye “telefonlarınız dinlenmiştir, suç unsuru bulunamamıştır” yönünde bilgi verilmesini öngörmektedir. Dinleme sonucunda suç unsuru bulunmayan kaç kişiye telefonlarınız dinlenmiştir diye bilgi verilmiştir? Verilmediyse sorumlular hakkında neden işlem yapılmamıştır?

3- Yargıtay’ın, genel dinleme-izleme yapılmayacağı konusundaki kararı bilinmektedir. Söz konusu tarihler arasında genel dinleme yapılmış mıdır? Yapıldıysa sorumluları hakkında yapılan işlemler nelerdir?

4- Anayasa ile güvence altına alınan haberleşme özgürlüğünü korumaya ve telefon dinlemesi konusunda toplumda oluşan tedirginliği gidermeye yönelik olarak yeni bir düzenleme yapmayı düşüyor musunuz? Açıklar mısınız?

5- Dinlemeler yoluyla oluşturulan kaosla hukuk devleti olan Türkiye; Polis devletine mi dönüştürülmektedir?

6- Toplumun her kesiminde yoğun tepkiye neden olan telefon dinlemeleri konusundaki belirsizlik ve hukuk dışı uygulamaları ortadan kaldırmak için ne tür somut adımlar atması düşünülmektedir?

Rengarenk proje

Bornova Belediyesi'nden Rengarenk proje

Avrupa Birliği’nin de maddi desteği ile başlatılan projeyle Altındağ’da dar gelirli ve eğitilebilir engelli gençlere hayatlarını değiştirme fırsatı sunulacak. Drama, tema, dans, müzik, tiyatro ve kukla konularında sahne gösterisi hazırlayabilecekleri bir eğitim verilecek.

Bornova Belediyesi ile Kolektif Kültür Derneği’nin birlikte düzenlediği proje Altındağ’da özellikle dar gelirli ve eğitilebilir engelli gençlere yeni bir ufukx açacak. Avrupa Birliği’nin de maddi destek sağladığı proje 4 Aralık’ta faaliyete geçiyor. 31 Nisan’a kadar sürecek etkinlikler kapsamında gençlere drama, tema, dans, müzik, tiyatro ve kukla eğitimleri verilecek. Bu eğitime katılanlar 4 ay sonunda sahne gösterisi sağlayacak seviyeye gelecek.
Altındağ Rekreasyon Alanı Yıldız Kenter Sahnesi’nde verilecek dersler sayesinde dezavantajlı ve gençler hayatlarında önemli bir değişim sağlayabilecek. Ayrıca gençlerin sosyalleşmeleri, kendilerini anlatabilmeleri aile ve çevreleriyle etkili iletişim kurabilmeleri, kendilerinin ve başkalarının farklılıklarını olduğu gibi kabul edebilmeleri, birlikte çalışma ve ürün elde edebilme becerileri kazanmaları da hedefleniyor. Ailelerin ve gençlerin psikolojik ve sosyal gelişimi ile ilgili uzmanların çalışmaları da olacak.“Rengarenk Proje” olarak adlandırılan çalışmalara, üniversiteli gönüllü öğrenciler de destek verecek.

Fiziki projelerin yanında bu tür sosyal ve kültürel çalışmalara da büyük önem verdiklerini hatırlatan Bornova Belediye Başkanı Prof. Dr. Kamil Okyay Sındır, “Bu alandaki rojelerimizi Bornova’nın değişik noktalarında hayata geçiriyoruz. Altındağ’da uygulanacak bu projemizden de maddi durumu yetersiz ya da eğitilebilir engelli gençler büyük ölçüde yararlanacak. Belki de hayatlarını değiştirme fırsatını yakalayacaklar. Bu tür projelerimiz devam edecek” dedi.

5 Aralık 2011 Pazartesi

CHP’nin yarın ki TBMM Grup Toplantısı iptal edildi.

Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu yarın İstanbul’a gidecek ve CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin’in Annesinin Cenaze Törenine katılacak.

Tekin’in Annesi Heyrat Tekin’in Cenazesi yarın Karacaahmet’te Şakirin Camiinde kılınacak Öğle Namazından sonra toprağa verilecek.

KEMAL KILIÇDAROĞLU : " EHL-İ BEYT'İ SEVENLERE SELAM OLSUN "

Genel Başkan Kılıçdaroğlu: ”2011 Evrensel Aşura Matem Merasimi”nde, ”Kerbela acısı kıyamete kadar hiç dinmeyecek bir acıdır” dedi.


“Kerbela olayı Müslümanlar arasına sokulan fitnenin doğurduğu bir trajedidir. Bize düşen en büyük acılarımızdan dahi ders çıkartmak, sevgi yeşertebilmektir. Hazreti Hüseyin’e, Ehl-i Beyt’ine ve Ehl-i Beyt’i sevenlere selam olsun”

Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Hazreti Muhamamed’in torunu Hazreti Hüseyin’in Kerbela’da şehit edilmesinin yıl dönümü dolayısıyla Caferilik İnancını Tanıtma Araştırma ve Eğitim Derneği (CAFERİDER) tarafından Halkalı’da düzenlenen ”2011 Evrensel Aşura Matem Merasimi”ne katıldı ve bir konuşma yaptı.

Kılıçdaroğlu görüşlerini açıklarken, bugün insanlık tarihinin en acı sayfalarından birinin yaşandığını belirterek, 1372 yıldır sızısı hiç dinmeyen evrensel bir trajediyi yeniden anmak için bir araya geldiklerini söyledi.

Kemal Kılıçdaroğlu, ”1372 yıldır kapanmayan bir yaraya dönüşüyorsa, o büyük acıyla yeniden yüzleştiğimiz her yıldan mutlaka dersler çıkarmalıyız. Her yeni aşure günü bizim için yüzümüzü bir 1372 yıl öncesine döndürerek şimdiki halimizi, vicdanımızı, insanlığımızı yeniden test etmeliyiz. İnsanlık için yeni dersler çıkaracağımız bir gün olmalıdır” dedi.

Kerbela’da yaşanan olayın, bütün Müslümanların gözyaşı içinde dinledikleri veda hutbesinden 48 yıl sonra meydana geldiğini hatırlatarak şunları söyledi:

”O hutbede Hazreti Peygamber Ehl-i Beyt’ini, kendi torunlarını ümmetine emanet etmişti. O konuşmada kanlı gözyaşı dökenlerin çoğu, Kerbela katliamı yaşandığında henüz hayattaydı. Hiç şüphe yok ki, Hüseyin’i katledenler de Peygamberin ümmetine, bu son hitabını biliyorlardır. Öyleyse Kerbela’da olanlar neydi, ne olmuştu Kerbela’da? Vicdanlar buna nasıl izin vermişti? Yıllar yılı Peygamberin önderliğinde, kardeşliğin en güzel örneklerini gösterenler, daha 48 yıl geçmeden nasıl olmuştur da, kılıçlarını birbirlerine ve yüce Peygamberin sevgili torunlarına çevirebilmişlerdir. Böyle bir vahşetin önüne geçememişlerdir. 1372 yıldır, bu sorulara vicdanları tatmin eden bir cevap verilmemiştir. Hiçbir cevap, olayın kendisinden duyulan acıyı hafifletmemiştir. Hiçbir cevap Peygambere karşı duyulan mahcubiyeti azaltmamıştır. Kerbela acısı kıyamete kadar dinmeyecek bir acıdır. Bu acıyla ilgili söylenebilecek en net doğru şudur; Kerbela olayı Müslümanlar arasına sokulan fitnenin doğurduğu bir trajedidir.”

-”Hiç dinmeyecek bir acıdır”-

Fitne ve nifakın ne kadar yıkıcı olduğunu Kerbela’dan daha güzel anlatacak başka bir olayın olmadığını vurgulayan Kılıçdaroğlu, sözlerine şöyle devam etti:

”Fitne Müslümanların arasında bölücülük çıkartmaktır. Müslümanların arasında ayrımcılık yapmaktır. Fitne Müslümanları birbirine düşürmektir. Bize düşen en büyük acılarımızdan dahi ders çıkartmaktır. En büyük acılarımızda bile, sevgi yeşertebilmektir. Evrensel bir dilin mensuplarına yakışan da budur. Buradan bu ülkenin güzel insanlarına sesleniyorum; siz sorumsuz idarecilerin fitnelerine aldırmayın, aranıza nifak sokmayın. Birbirinizle olan muhabbetiniz asla eksilmesin, azalmasın daima artsın. Birbiriniz sevgi gözüyle görün, birbirinizi kalpten sevin. Şii, Alevi, Sunni herkes içindeki Yezid’i öldürebilirse, işte o zaman Hazreti Hüseyin’i yüceltebiliriz, Hazreti Hüseyin’i yaşatırız.”

Sevgi ve hoşgörüyü insanların kalbine odaklamak için çalışması gereken kişiler olduklarını bildiren Kılıçdaroğlu, ”Biz ayrımcılığı değil, birliği ve kardeşliği savunması gereken kişileriz. Biz bu güzel ülkede bu güzel yurdumuzda beraberce, dostça, huzur içinde yaşamak isteyen bir toplumu, ulusu kaynaştırmak ve geleceğe taşımak üzere görev alan kişileriz. Biz siyasetçiyiz, biz acınızı biliyoruz. O acınız, bu toplumda yaşayan herkesin acısıdır. O acı tarihin süzgecinden geçip damıtılarak 21. yüzyıla gelen bizim gönlümüzdeki acıdır. O acı hiç dinmeyecek bir acıdır. O acıyı yaşatacağız ama her acıdan ders çıkaracağız. Hz. Hüseyin’e selam olsun, Ehl-i Beyt’ine selam olsun. Ehl-i Beyt’i sevenlere selam olsun” ifadelerini kullandı.

Cumhuriyet Halk Evleri (CHE) artık Ankara’da

Cumhuriyet Halk Evleri (CHE) Ankara Şube Başkanı olarak 1 Kasım’da göreve başlayan Ömer Tosun, Ankara Şubesinin yakında Mamak’ta açılacağını bildirdi.

Cumhuriyet Halk Evleri’nin, alanında uzman gönüllülerin destekleriyle yürütüleceğini ifade eden Tosun, eğitim ve danışmanlık hizmetleri başta olmak üzere, bölge halkından gelen taleplere göre birçok konuda ücretsiz kurs ve hizmetlerin verileceğini açıkladı. Kurslarda verilecek eğitimle kursiyerlere iş imkanı sağlayacaklarını dile getiren Tosun, Aralık ayı içinde Ankara Şubesi’nin açılışını Mamak’da gerçekleştireceklerini söyledi.

Sinan Aygün: “Borçla lale devri yaşanıyor”

CHP Ankara Milletvekili Sinan Aygün, Hükümeti uyardı...

Evini, arabasını borçla alan, çocuğunu özel okula borçla gönderen, işini borçla çeviren vatandaş ve işletme sayısı giderek artıyor


Ankara Milletvekili Sinan Aygün, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verilerine dayanarak, Türk halkının borç durumunu ortaya koydu. Buna göre Türkiye nüfusunun yarısından fazlası bankalara borçlu duruma geldi. Vatandaş ve şirketlerden oluşan kredi müşterisi sayısı bu yılın Haziran sonu itibariyle 43 milyon 518 bine yükseldi.

2011 Eylül sonu itibariyle, vatandaşların tüketici kredisi, taşıt kredisi, konut kredisi, kredi kartı borçları ile şirketlerin bankalardan sağladıkları kredilerin toplamını oluşturan nakdi krediler ise son bir yılda yüzde 39,1 artarak 661,2 milyar liraya yükseldi.

Hükümetin, sadece iç talep büyümesine bağlı ekonomik büyüme modelini teşvik etmesi bir yandan cari işlemler açığını büyüterek Türkiye’nin dış borç stokunu artırırken bir yandan da evini, arabasını borçla alan, çocuğunu özel okula borçla gönderen, işini borçla çeviren vatandaş ve işletme sayısı giderek artıyor.

-Tüketim için kredi işletme kredilerine yaklaştı-

Bankacılık sektörünün yurtdışından sağlananlar dahil kullandırdığı ve toplamı 661 milyar lirayı aşan kredileri içinde, tüketicilerin kullandığı konut, otomobil ve ihtiyaç kredilerinden oluşan toplam tüketici kredilerinin tutarı, iş kurmak ya da işletmeye sermaye sağlamak amacıyla kullanılan işletme kredilerine yaklaştı. 2011 Eylül sonu itibariyle kullanılan tüketici kredileri 163 milyar 17 milyon liraya ulaşırken, işletme kredilerinin tutarı 169 milyar 460 milyon lira oldu.

İhracat kredilerinin 45 milyar 528 milyon liraya ulaştığı söz konusu dönemde, diğer yatırım kredileri 33 milyar 433 milyon lira, diğer krediler 141 milyar 216 milyon lira oldu.

Vatandaşların kredi kartı borçları ise bu yılın Eylül sonu itibariyle 54 milyar 955 milyon liraya yükseldi.

-Kredi borcu milli gelirin yüzde 48’i-

Eylül 2011 itibariyle bankaların kullandırdığı kredi bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 39 artış gösterse de, Türkiye’de banka kredilerinin milli gelire oranı AB ülkelerine kıyasla düşük seviyede.

Banka kredileri, 2010 sonu verileri dikkate alınırsa 1 trilyon 103 milyar 150 milyon liralık Gayri Safi Yurt İçi Hâsıla’nın yüzde 47,6’sını oluşturdu. Bu oran, GSYH’nin 952 milyar 559 milyon lira olduğu 2009 yılında yüzde 41,2 seviyesinde idi.

Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) verilerine göre, AB ülkelerinden Slovenya’da toplam kredilerin tutarı milli gelirle aynı seviyede iken, Belçika, Estonya, Letonya, İtalya, Fransa, Almanya, Avusturya, İsveç, Portekiz, İspanya, Hollanda, Danimarka, İrlanda, İngiltere, Kıbrıs ve Malta’da bankaların kullandırdığı kredilerin miktarı Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla’nın üzerine çıkmış durumda.

-Türkiye’nin yarısı borçlu-

BDDK verilerine göre, 2011 yılı Haziran sonu itibariyle, kişi ve şirketlerden oluşan bankaların kredi müşterisi sayısı 43 milyon 518 bin kişiye yükseldi. Bu rakam geçen yılsonunda 41 milyon 496 bin kişiydi. Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi verilerine göre, Türkiye nüfusunun 2010 sonunda 73 milyon 723 bin kişi olduğu dikkate alınırsa ve her bir kredi borçlusu bir kişi sayıldığında nüfusun yüzde 56,3’ünün bankalara borçlu olduğu ortaya çıkıyor.

Bankaların kredi müşterisi sayısı 2007’de 27 milyon 712 kişiydi. Küresel krizin etkilerinin görülmeye başlamasıyla birlikte 2008 yılında kredi müşterisi sayısı 34 milyon 194 bin kişiye, 2009 yılında da 38 milyon 181 bin kişiye yükselmişti.

Banka kredi müşterilerinin önemli bir bölümünü KOBİ’ler meydana getiriyor. Eylül 2011 sonu itibariyle nakit kredi kullanımı nedeniyle toplam 1 milyon 478 bin KOBİ’nin bankalara 156,2 milyar lira kredi borcu bulunuyor. Bankalardan kredi kullanan her 100 KOBİ’den 11’i de borcunu geri ödemekte sorun yaşıyor. Toplam 165 bin 216 KOBİ kredi borcunu ödeyemediği için bankaların takibinde bulunuyor.

-Borçla tüketenler-

Türkiye Bankalar Birliği’nin verilerine göre Haziran 2011 itibariyle bankalara tüketici kredisi borcu bulunan vatandaş sayısı 13 milyon 438 bin kişiye ulaştı. Buna göre 336 bin tüketicinin bankalara taşıt, 1 milyon 163 bin kişinin konut, 8 milyon 696 bin kişinin ihtiyaç ve 3 milyon 243 bin kişinin de diğer isimler altında kullandığı tüketici kredisi borcu bulunuyor.

Bankaların kredi kartı müşterisi sayısı ise 2010 sonu itibariyle, 27 milyon 787 bin kişi iken, 2011 Haziran sorunda 30 milyon 275 bin kişiye ulaştı.

Tüketicilerin büyük bir kısmı da kredi ve kredi kartı borçlarını ödeyemediği için bankalar tarafından takibe alındılar. Eylül 2011 sonu itibariyle 767 bin 570 kişi tüketici kredisi, 1 milyon 429 bin 578 kişi de kredi kartı borcunu ödeyemediği için bankalar tarafından takibe alınmış durumda bulunuyorlar.

Bu arada tüketici finansman şirketlerine borçlu vatandaşların sayısı da azımsanamayacak bir ölçüye ulaştı. BDDK’nın verilerine göre tüketici finansman şirketlerine borçlu sayısı 292 bin 325 kişiye çıktı.

-Diğer borçlular-

Borçluların sayısı bununla da bitmiyor. Vatandaşların bankacılık dışındaki finans kuruluşlarına da önemli ölçüde borcu bulunuyor. Haziran 2011 sonu itibariyle finansal kiralama şirketlerine borçlu olanların sayısı 46 bin 219’u buluyor. Faktoring şirketlerinin alacaklı olduğu müşteri sayısı aynı tarih itibariyle 66 in 414’e ulaştı.

-En borçlu il istanbul-

Nakdi kredilerin il bazında dağılıma bakıldığında, en borçlu il İstanbul oldu. İstanbul’un, bankalara olan kredi borcu, 265 milyar 636 milyon lira ile toplam nakdi kredilerin yüzde 41’ine karşılık geldi.

İstanbulluların kullandığı kredi miktarı 2010 Eylül sonuna göre de yüzde 37.5 oranında arttı. 13 milyon 255 bin kişinin yaşadığı İstanbul’da kişi başına düşen borç 2011 Eylül’de 20 bin 39 lira oldu.

Bankalara en çok borcu bulunan ikinci il olarak kayda, Başkent Ankara girdi. Ankaralıların kredi borcu Eylül sonu itibariyle 76 milyar 885 milyon liraya yükseldi. 4 milyon 771 bin nüfuslu Ankara’da kişi başına 16 bin 112 lira kredi borcu düştü.

Bankalardan kullanılan nakdi krediler sıralamasında 10 bin 897 liralık borçla Antalya üçüncü sırada yer aldı. Antalya’yı kişi başına 9 bin 789 liralık borçla Kocaeli, 8 bin 974 liralık borçla İzmir, 7 bin 967 liralık borçla Bursa, 7 bin 952 liralık borçla Denizli, 7 bin 746 liralık borçla Gaziantep, 7 bin 735 liralık borçla Hatay, 7 bin 559 liralık borçla Muğla izledi.

-En az borç hakkâri’nin-

Kişi başına en az kredi borcu bulunan il ise bin 90 lirayla Hakkari oldu. Hakkari’yi bin 103 lira ile Ağrı, bin 110 lira ile Muş izledi. En az borçlu iller sıralamasında ilk ona giren diğer iller ve kişi başına borç miktarları ise şöyle:

Bingöl bin 655, Şırnak bin 743, Şanlıurfa bin 998, Bitlis 2 bin 15, Mardin 2 bin 59, Batman 2 bin 154, Bitlis 2 bin 15, Mardin 2 bin 59, Batman 2 bin 154 lira.

-En çok muş’un en az Zonguldak’ın borcu arttı-

2011 yılının Eylül sonu itibariyle kredi borcu en fazla artan il Muş oldu. 2010 yılının aynı döneminde, kişi başına borcu 635 lira olan Muş’un borcu yüzde yüzde 75 artarak bin 111 liraya yükseldi.

Borcu bir önceki yıla oranla yüzde 16.8 artan Zonguldak ise, 81 il arasında kredi borcu en az artan il oldu.

-Bingöllü ev, Tuncelili araba aldı-

Tüketici kredilerini oluşturan konut, otomobil ve ihtiyaç kredilerinde bir yıllık artışta değişik iller liderlik koltuğuna oturdu.

Konut kredilerinde en fazla artış yüzde 78,5 ile Bingöl’de oldu. 2010 Eylül sonu itibariyle 19 milyon 259 bin liralık konut kredisi kullanılan ilde, bir yıl sonra kredi tutarı 34 milyon 374 bin liraya yükseldi.

Konut kredilerinde en çok artış yaşayan diğer iller yüzde 72,4 ile Kilis, yüzde 57.8 ile Muş, yüzde 51.2 ile Karaman oldu.

Otomobil kredisinde ise en fazla artış yüzde 71,3 ile Tunceli’de görüldü. 1 milyon 812 bin liralık kredisi bulunan Tunceli, otomobil almak için bankalardan Eylül sonu itibariyle 3 milyon 104 bin lira kredi kullandı.

Tunceli’nin ardından Gümüşhane ve Muş geliyor. Gümüşhanelilerin bankalardan aldığı taşıt kredisi yüzde 68,4, Muşluların aldığı kredinin miktarı geçen yıla göre yüzde 66.2 arttı.

İhtiyaç kredilerindeki artışta lider il ise Şırnak. 2010 Eylül’ünde 96 bin 26 liralık ihtiyaç kredisi kullanılan şehirde, bir yıl sonra bu rakam 157 milyon 105 liraya yükseldi. Şırnak’ı yüzde 62,8’lik artışla Muş ve yüzde 57 ile Tunceli takip etti.

-Sıcak para kredi oldu-

Ankara Milletvekili Sinan Aygün, hükümetin yıllardır iç talep artışına bağlı büyümede ısrar etmesinin, sadece cari işlemler açığı ve dış borçları patlatmadığını, aynı zamanda vatandaşı ve şirketleri de borç sarmalına soktuğunu bildirdi. Son aylarda giderek derinleşen küresel krizin kamu borçlarının yüksekliğinden kaynaklanmasına rağmen temelini sorunlu konut kredilerinin oluşturduğunu hatırlatan Aygün, şunları söyledi:

“Özel sektörün ve vatandaşların borçlanmalarına ilişkin rakamlar gösteriyor ki Türkiye üretmeden tüketiyor. Üretmeden tüketmenin en önemli kanıtı ise cari işlemler açığı. Türkiye bu yıl 80 milyar dolara yakın cari işlemler açığı verecek. Bu Türkiye’nin dışarıya olan yükümlülüğünün bu kadar artması anlamına geliyor. Türkiye şu anda borçla Lale Devri yaşatıyor. Ev borçla alınıyor, içerisindeki buzdolabı, televizyon, çamaşır makinesi, halı başka bir borçla alınıyor. Otomobil borçla alınıyor, otomobilin benzini lastiği de kredi kartına borç yapılarak alınıyor. Çocuk okula borçla gönderiliyor. Bedelli askerlik sayesinde artık vatan borcu da banka borcuyla ödeniyor. İşletmeler personelinin maaşını, vergi borcunu, sigorta borcunu borçla ödüyor. Hatta gerek işletmeler gerekse de vatandaşlar, alabildikleri sürece borçlarını da borçla ödüyor.”

Borçlanmanın en yüksek olduğu on il

İllerKişi başına düşen nakdi kredi TL.Nakdi krediler, milyon TL.
2011/Eylül2010 /Eylül2011/Eylül
İstanbul20.039193.242265.636
Ankara16.11359.93176.885
Antalya10.89715.37521.558
Kocaeli9.78911.96215.272
İzmir8.97525.75835.440
Bursa7.96814.11220.759
Denizli7.9535.1857.410
Gaziantep7.7478.15213.175
Hatay7.7367.88811.453
Muğla7.5604.4976.527

Kaynak: BDDK, Fintürk Sistemi, İllere Göre Nakdi Kredilerin dağılımı

Borçlanmanın en düşük olduğu on il

İllerKişi başına düşen nakdi kredi TLNakdi krediler, milyon TL.
2011/Eylül2009/Eylül20010/Eylül
Hakkari1.091178274
Ağri1.104401598
Muş1.111256416
Van1.6301.1371.643
Bingöl1.656322464
Şırnak1.744486708
Şanlıurfa1.9992.1182.883
Bitlis2.015402662
Mardin2.0599511.302
Batman2.1556481.047

Kaynak: BDDK, Fintürk Sistemi, İllere Göre Nakdi Kredilerin dağılımı