26 Eylül 2011 Pazartesi

Kemal Kılıçdaroğlu Dil Bayramının 79. Yıldönümü nedeniyle bir mesaj yayınladı.


Kılıçdaroğlu 12 Eylül yönetiminin uzantısı niteliğindeki AKP’nin sürdürdüğü dilimize yönelik duyarsızlığı ve Atatürk’ün emaneti olan Türk Dil Kurumu’nun kapatılmış olmasını kınadı.

Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu her konuda olduğu gibi dil konusunda da 12 Eylül ve AKP anlayışının mahkum edileceğini, Atatürk’ün vasiyetine uygun olarak Türk Dil Kurumu’nun 12 Eylül öncesi konumuna getirilerek AKP’nin sürdürdüğü tarihimize ve dilimize yakışmayan bir uygulamayı daha ortadan kaldıracağını belirtti.

Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, Sayıştay Başkanı Recai Akyel’i kabul etti.

Kabul, görüntü alınmasının ardından basına kapalı devam etti.

KEMAL KILIÇDAROĞLU, FİLİSTİN HALKINA TWITTER'DAN DESTEK VERDİ


Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun Filistin Halkına Desteği Konusundaki Twitter Mesajı Şöyle:

1-) Cumhuriyet Halk Partisi Filistin halkının haklı davasını kendi tarihi boyunca desteklemiştir bundan sonra da desteklemeye devam edecektir.

2-) Cumhuriyet Halk Partisi Filistin Devletinin tanınması çabasında Filistinli kardeşlerinin yanındadır.

3-) Cumhuriyet Halk Partisi Gazze Ablukasını meşru ve hukuki sayan BM Mavi Marmara Raporuna şiddetle karşıdır.

CHP, Filistinli kardeşlerinin haklarının uluslararası camiada çok daha iyi savunulabilmesi gerektiğine inanmaktadır.

Haklı olduğu davalarda Filistinli kardeşlerinin hukukunu çiğnetebilecek uluslararası metinlere vesile olmamak için daha özenli bir diplomasi ve daha akıllı bir dış politikayı zorunlu görmektedir.

4-) CHP, Sadece İsrail’in çıkarlarını korumaya yönelik olarak kurulan “İsrail Kalkanı” projesine karşıdır ve bununla ilgili Türkiye çapında bir kampanya başlatmıştır.

5-) Türkiye Filistin ve bütün bölge ülkeleri için “akıllı dost” olmak zorundadır.

KEMAL KILIÇDAROĞLU, ORHAN KEMAL MÜZESİNİ GEZDİ



Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, Cihangir’deki Orhan Kemal Müzesi’ni gezdi. Kılıçdaroğlu’na Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin, İstanbul Milletvekili Aydın Ayaydın ve partililer eşlik etti.

Müze çıkışında binanın altındaki çay ocağına inen Kılıçdaroğlu, burada çay içerek vatandaşlarla bir süre sohbet etti. Vatandaşlar, Kemal Kılıçdaroğlu’na büyük ilgi gösterdi.





Kemal Kılıçdaroğlu'nun Sinema Keyfi


Kılıçdaroğlu,”Bir Zamanlar Anadolu’da” filmini izledi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve Sevim Kılıçdaroğlu, Panora’da başrollerini Yılmaz Erdoğan, Ahmet Mümtaz Taylan, Fırat Tanış, Taner Birsel, Cansu Demirci ve Kubilay Tunçer’in paylaştığı “Bir Zamanlar Anadolu’da” isimli filmi izledi.

Kılıçdaroğu çiftine CHP Milletvekilleri ve eşleri de eşlik etti.


Filmin başlamasını beklerken vatandaşlarla sohbet eden Kılıçdaroğlu, küçük hayranlarıyla da fotoğraf çektirdi.







Muharrem İnce: “Terör konusunda kafası karışık olmayan, bu konuda kararlı, tutarlı, ne yaptığını bilen bir iktidar olması lazım”


Grup Başkanvekili Muharrem İnce, terörün bitmesi için terörle mücadele konusunda hükümete her türlü desteği vermeye hazır olduklarını belirterek, ”Ama terör konusunda kafası karışık olmayan bir iktidar lazım önce. Bu konuda kararlı, tutarlı, ne yaptığını bilen bir iktidar olması lazım” dedi.

İnce, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 19 Eylül 2011 tarihinde ABD’ye gittiğini, bu tarihten itibaren yaşanan terör olaylarını sıraladı.

Başbakan Erdoğan’ın bugün Türkiye’ye döneceğini dile getiren İnce, ”Bunları neden açıkladım? Sayın Başbakanın bakanları ve danışmanları ona yanlış bilgi vermesinler diye, peşin peşin anamuhalefet partisi adına Sayın Başbakana bunları açıkladım. Çünkü Reşadiye olayında olduğu gibi Sayın Başbakanın danışmanları ve bakanları PKK’yı aklama yarışına girebilirler” dedi.

Başbakan Erdoğan’ın New York’ta Yatırım Destek Ajansının düzenlediği toplantıda yaptığı konuşmadaki ”Geldiğimden beri en büyük kavgam bürokratik oligarşiyledir” sözlerini hatırlatan Muharrem İnce, ”Sayın Başbakana sesleniyorum: Bırak böyle dandik kavgaları, bırak böyle sanal kavgaları, gerçek kavganı yap, terörle mücadele et” dedi.

Hükümetin görevinin terör örgütü PKK’nın katliamlarını engellemek ve önlemek olduğunu ifade eden İnce, şöyle konuştu:

”Sen askerini, polisini, sağlık memurunu, öğretmenini, kaymakamını koruyamayan bir başbakansın. Memleket yangın yeri, Sayın Başbakan gezilerde. Libya’da miting yapıyor, Mısır’da keyif çatıyor, ABD’de sırtını sıvazlatıyor. Ama bir tane şehit cenazesine gidemiyor. O şehit cenazelerinde sen neden yoksun? Bir de diyorsun ki: Bu benim ustalık dönemim. Tavacı Recep Usta’yı biliyorduk da Tatavacı Recep Usta’yı da yeni öğrenmiş olduk.”

Hükümet üyelerinin eylül ayı boyunca yaptığı yurt dışı gezilerini de sıralayan İnce, bakanların ”memlekette durunca moralleri bozulduğu için memleketten dışarı kaçmak için bahane aradıklarını” belirtti.

Başbakan Erdoğan’ın, BM Genel Kurulundaki konuşmasını hiçbir Arap liderinin dinlemediğini söyleyen İnce, şunları kaydetti:

”BM’deki konuşmasında terörden bahsedemedi, terörle mücadeleden bahsetmedi. PKK ile mücadeleden tek kelime etmedi. İşte böyle bir ortamda Türkiye yanıyor, ciğerimiz, canımız yanıyor, ama Başbakan sanal liderlik aleminde koşuyor. Bu hükümetin ömrü izin almakla geçiyor, ömrü izin almakla yurt dışında geçiyor. Şu izin kağıdını bir kere imzalatın, alın şu izinleri gelin memleketin başına. Sen Başbakan isen gel memleketin başına, insanımızı, ülkemizi terörle baş başa bırakma.”

-”AKBİL JETONUYLA İDO’NUN GEMİLERİNİ GÖNDERİRLER”-

Bir gazetecinin, Türkiye ile İsrail arasındaki gerginliğin olası bir savaşı akla getirdiğini belirterek, bu konudaki değerlendirmesini sorması üzerine İnce, ”Bu hükümet şunu bilmeli: 9 yıldır lafla peynir gemisini yürüttüler. Lafla peynir gemisi yürür, ama lafla savaş gemisi yürümez. Bu ülkede amiral mi kaldı dışarıda? Bunlar akbil jetonuyla İDO’nun gemilerini gönderirler ancak” dedi.

İnce, ”Kılıçdaroğlu’nun ‘Terörün çözüm yeri Meclistir. Akil adamlar toplansın’ önerisi var. Sizin bu konudaki düşünceleriniz nelerdir?” sorusu üzerine, hükümetin anayasa tartışmasını anamuhalefetle yapması gerektiğini savunarak, ”Tabii ki bu ülkede terörün bitmesi için terörle mücadele konusunda her türlü desteği vermeye hazırız biz. Ama terör konusunda kafası karışık olmayan bir iktidar lazım önce. Bu konuda kararlı, tutarlı, ne yaptığını bilen bir iktidar olması lazım” diye konuştu.

24 Eylül 2011 Cumartesi

CHP Genel Başkan Kılıçdaroğlu Samanyolu Haber'de



CHP Genel Başkan Kılıçdaroğlu Samanyolu Haber Tv’de iç ve dış gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu

Bölüm 1



Bölüm 2

Kemal Kılıçdaroğlu: “Sıfır terörle devraldılar, şimdi terör Türkiye’nin en temel sorunlarından birisi haline geldi.”



Genel Başkan Kılıçdaroğlu,İstanbul’a hareketinden önce Esenboğa Havalimanı’nda gazetecilerin sorularını yanıtladı ve bir gazetecinin ”Başbakan Erdoğan, terörün çözümü konusunda İran ile ortak adım atılacağını açıkladı. Hükümetin bu konudaki girişimlerini nasıl buluyorsunuz?” sorusu üzerine şunları söyledi:

”Terör konusunda Hükümet’in girişimleri maalesef başarısızlıkla sonuçlandı. Sıfır terörle devraldılar, şimdi terör Türkiye’nin en temel sorunlarından birisi haline gelmiş durumda. Yeni bir politika izliyorlar, öyle anlaşılıyor. İran ile ortak operasyon yapacaklar. Yani 1990′ların başına yeniden dönüp özel güvenlik güçleri yetiştirecekler. Silahla bu işin çözülemeyeceğini öteden beri söylemiştim. Siyaset kurumunun terörü sonlandırma konusunda politika, çözüm üretmesi lazım. Bu konuda gerekirse bütün siyasi partilerin, kamuoyunun desteğini almak gerekiyor. Eğer böyle bir adım atılırsa CHP olarak her türlü desteği vermeye hazırız.”

Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin Doğu Akdeniz’de petrol ve doğal gaz çalışmaları yaptığının anımsatılarak, Hükümet’in buna karşı izlediği politikaları nasıl bulduğunun sorulması üzerine de Kılıçdaroğlu şöyle dedi;

”Tam bir teslimiyet. Rum Yönetimi olarak önce karar aldılar, doğal gaz, petrol arayacağız diye. Ses çıkmadı. Ufaktan işte ‘Asarız, keseriz, savaş ilan ederiz’ dediler. Karşı taraf ‘Hiçbir şey yapamazsınız, biz bildiğimizi okuruz’ dedi. Önce Mısır ile anlaşma yaptılar, sonra Lübnan ile yaptılar, sonra İsrail ile Münhasır Ekonomik Bölge Sözleşmesi’ni imzaladılar. Sonra petrol, doğal gaz arayacak ülkeyle anlaşma yaptılar . Amerikan firması Platformu getirdi. Bizim yaptığımız ise çok eskilerden kalma, dedelerden kalma bir Alman gemisi Piri Reis’i çıkarmak oldu. Eğer Piri Reis ile bu iş çözülecekse ve bunu umuyorlarsa, bu işin çözülmeyeceği belli.”

Sena Kaleli’den HSYK’nın “Yargıda Durum Analiz” raporu ile ilgili soru önergesi

Bursa Milletvekili Sena Kaleli, HSYK’nın basına yansıyan raporunda yer alan kadın ve cinsel suçlarla ilgili çözüm önerilerinin tüyler ürpertici ve çağdışı olduğunu belirterek TBMM Başkanlığına Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in yanıtlaması istemiyle soru önergesi verdi.

Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in yanıtlaması istemiyle hazırlanan önergede şu sorulara yer verildi.

1- Basına da yansıyan “yargıda durum analizi” raporunda yer alan “Tecavüze uğrayan kadının tecavüzcüsüyle evlenmesi halinde dava düşürülmeli”, “Adli Tıp’tan cinsel suçlarla ilgili daha hızlı rapor alabilmek için beden ve ruh sağlığının bozulup bozulmadığı araştırması yerine sadece beden sağlığının bozulup bozulmadığı araştırılmalı”, 15 yaşından küçüklere karşı rızaen cinsel ilişki suçlarının miktarları düşürülmeli” gibi önerilere karşı bakanlığınızın bakış açısı nedir?

2- Yukarıda söz edilen önerilerde bulunan hâkim ve savcılar kimlerdir? Bu hakim ve savcılar şimdiye kadar kaç tecavüz, cinsel suç ve çocuk istismarı davasına bakıp sonuçlandırmışlardır? Bu tip davalarda kullandıkları takdir haklarının insan haklarına ve hukuka uygun olup olmadığıyla ilgili bir inceleme başlatılacak mıdır?

3- Kadının tecavüzden sadece bedensel olarak zarar göreceğini varsayan bir zihniyet, hukukun en temel ilkelerinden biri olan kişiliğin manevi haklarının korunması ilkesini ne kadar özümseyebilmiştir?

4- Ülkemizde halen yargıya taşınmış ne kadar dava dosyası bulunmaktadır? Bu davaların sınıflandırılması nasıldır? Son 20 yıl itibarıyla cinsel suçlar, tecavüz ve çocukların cinsel istismarı konulu davaların yıllara göre dağılımı nasıldır?

5- Yargıda iş yükünün azaltılmasına ve dosyaların hızlandırılmasına yönelik arayışların, tecavüz ve cinsel istismar üzerinden çözülmeye çalışılması hukuk adına içinde bulunulan acizliğin itirafı değil midir?

6- “Tecavüze uğrayan kadının tecavüzcüsü ile evlendirilmesi” önerisi tecavüzcüleri cesaretlendirmeyecek midir? Bu öneri, tecavüze karşı “hadım” seçeneği dâhil ağır yaptırımlar düşünen hükümetin çözüm arayışına vurulmuş bir darbe değil midir?

Sezgin Tanrıkulu: “Ortadoğu’da yeni bir savaşın aracı olan bu tesislerin Kürecik’te olmaması için mücadele edeceğiz”




Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, Kürecik köyüne erken uyarı radar sistemi kurulmasının TBMM’nin kararıyla mümkün olabileceğini belirterek, ”Bu nedenle, bu sorunu meclisin gündemine bir genel görüşme ile getireceğiz” dedi.


Genel Başkan Yardımcısı Tanrıkulu, Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, İl Başkanı Hüseyin Baştürk, Merkez İlçe Başkanı Muhteşem Kartal ile parti yöneticileri ile birlikte Füze Kalkanı kurulması planlanan Malatya Kürecik Bölgesi’ni ziyaret ederek
köylüler ile bir araya geldiler.



Türkiye’de devrimci mücadelenin önemli bir mekanı olan Kürecik’te bulunmanın kendisi için bir şeref olduğunu belirten Tanrıkulu, ”Biz dünyaya sol değerlerden bakan insanlarız. Partimiz sosyal demokrat bir parti. Bu nedenle sadece Türkiye’de değil bütün dünyada savaşa ve savaşın bütün araçlarına karşıyız. Bugün burada Kürecik’te Ortadoğu’da yeni bir savaş hazırlığının simgesi olan füze kalkanı sistemi yerleştirilmeye çalışılıyor. Bu Kürecik halkının Malatya halkının ve Türkiye halklarının istememesine rağmen yapılmaya çalışılıyor” dedi.

Bu sorunun Kürecik halkının sorunu olmadığını bildiren Tanrıkulu, ”Bu sorun Malatya halkının sorunu değil Türkiye’nin sorunudur. Hatta bütün dünyada barış isteyen bütün insanların sorunudur. Dolayısıyla biz CHP olarak bu duyarlılığı tüm Türkiye’ye taşıyacağız. Ortadoğu’da yeni bir savaşın aracı olan bu tesislerin burada olmaması için mücadele edeceğiz” diye konuştu.

Bu konuda öncelikli görevin Kürecik halkına düştüğünü anlatan Tanrıkulu, şunları söyledi:

”Duyarlı insanlarsınız. Sizin bu duyarlılığınız bütün Türkiye’de öncü bir hareketi başlatacaktır. CHP olarak bütün örgütlerimizle, milletvekillerimizle sizlerle beraber olacağız. Bu tesislerin burada konuşlandırılmaması için elimizden gelen tüm çabayı göstermeye çalışacağız.”

Erken uyarı radar sisteminin Kürecik’e kurulmasının TBMM’nin onayına bağlı olduğuna dikkati çeken Tanrıkulu, şunları anlattı:

”Meclisin onayı olmadan böyle bir tesisin burada kurulması bize göre mümkün değildir. Zira buradaki tesisin kumandası işletmesi Türkiye’de güvenlik kuvvetlerine, askeriyeye ait olmayacaktır. Uluslararası güçler tarafından NATO tarafından idare edilecektir. Bu da ancak halkın iradesi ile seçilmiş ve bu konuda karar vermeye yetkili tek merci olan meclisin kararı olabilir. Bu nedenle bu sorunu meclisin gündemine bir genel görüşme ile getireceğiz. Ayrıca araştırma önergesi ve soru önergesi de verilecek.”

Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ise “Başbakan Recep Tayip Erdoğan füze kalkanının kumandası Türkiye’de olmazsa buna karşı çıkarız demişti. Ancak şimdi görülüyor ki füze savunma sisteminin kumandası da yetkisi de başka ülkelerde. Biz CHP olarak olayın takipçisiyiz. Genel Başkanımızın istekleri doğrultusunda Kürecik’e kurulması planlanan füze kalkanı ile ilgili Meclis araştırması yapılması amacıyla çalışmalar yürütüyoruz. Genel Başkanımız Kürecik bölgesi muhtarlarının ziyareti sırasında ‘Kürecik’in yanında olacağız’ dedi. 2 Ekim’de gerçekleştirilecek protesto gösterisine kalabalık bir milletvekili topluluğu ile katılmayı planlıyoruz. CHP olarak sürekli sizlerin yanınızda olacağız ” dedi.






Tanrıkulu ve Ağbaba’nın da katılımıyla Malatya Şehidini uğurladı


Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu ile Malatya Milletvekili Veli Ağbaba cenaze törenine katıldı

Tanrıkulu cenaze töreninde terör örgütünün saldırısı sonucu Diyarbakır’da şehit olan Polis Memuru Mehmet Emin Çakır’a rahmet, Çakır ailesiyle Emniyet teşkilatına da başsağlığı diledi.

Diyarbakır’da düzenlenen törenin ardından Malatya’ya getirilen şehit Mehmet Emin Çakır için Malatya Şehir Mezarlığı’nda cenaze namazı kılındı.

Cenaze töreninin ardından şehit Polis Memuru Çakır’ın naaşı, meslektaşlarının omuzlarında Şehir Mezarlığında bulunan Polis Şehitliğine defnedildi.

Akif Hamzaçebi: “MEB neredeyse kamuya ait tüm taşınmazların yönetimini üstlenmiş bir bakanlığa dönüştü”


Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, Milli Eğitim Bakanlığı’yla ilgili yapılan değişiklere değinerek, MEB’in neredeyse kamuya ait tüm taşınmazların yönetimini üstlenmiş bir bakanlığa dönüştüğünü söyledi.

Hamzaçebi, TBMM’de gazetecilerin sorularını yanıtladı.

”12. sınıf coğrafya kitaplarından 7 bölgenin çıkartıldığı” yönündeki iddiaların sorulması üzerine Hamzaçebi, ”Uygulama, bu tanımın kültürümüzden kalkması anlamına gelmiyor ve çok önemli bir düzenleme olarak görmüyorum” dedi.

Düzenlemenin amacının ne olabileceğinin hükümete sorulması gerektiğini dile getiren Hamzaçebi, ”(Bölge) kavramı başkaları tarafından siyasi çağrışımlara konu olabilir şeklinde bir endişe mi getirdi, bilemiyorum ama bunu kaldırmak yerine illeri daha uygun bölgelerde gruplandırmak daha doğru olabilirdi” diye konuştu.

Hamzaçebi, uygulamaya MHP’nin ”Bu parçalanmaya yönelik bir adım” şeklinde eleştirisinin olduğunun anımsatılması üzerine, ”Bölge kaldırılınca sanki bölgeden bütüne doğru gitmiş oluyoruz. Ben öyle bir sonuç görmüyorum ama MHP’nin görüşüne saygı duyuyorum” dedi.

Geçtiğimiz günlerde Milli Eğitim Bakanlığının (MEB) teşkilat yapısıyla ilgili KHK yayınlandığını anımsatan Hamzaçebi, MEB’in neredeyse kamuya ait tüm taşınmazların yönetimini üstlenmiş bir bakanlığa dönüştüğünü söyledi.

MEB’in bu taşınmazlar üzerinde ihale kanunlarına tabi olmaksızın her türlü ihaleyi yapabileceğini belirten Hamzaçebi, ”AKP ihale kanunlarından korkan bir hükümettir. Bu ihale paylaştırma amaçlı bir düzenlemedir. Bu düzenlemeyle AKP hükümeti bir ihale paylaştırma hükümetine dönüşmüştür” diye konuştu.

Hamzaçebi, bir gazetecinin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ”Gerekirse İsrail ile savaşırız” dediğini ifade ederek, bunu nasıl değerlendirdiğinin sorması üzerine, şunları kaydetti:

”Sayın Başbakan Arap ülkelerinin sokaklarına oynuyor. Arap ülkelerinin sokaklarında lider olmak, dünyada lider olmak gibi bir sonucu yaratmıyor. Böylesi politikalar Türkiye’ye hiç bir yarar getirmez. Bu hükümet, özellikle sayın Davutoğlu’nun döneminde dış politikada ‘sıfır sorun’ anlayışıyla yola çıktı. Bugün geldiğimiz noktada Türkiye, bölgedeki bütün ülkelerle sorunların içine sürüklenmiş durumdadır. Sayın Başbakan popülizm yapıyor. Bu popülizm Türkiye’yi iyi bir yola götürmez. Türkiye bundan zarar görür. Bundan vazgeçmesini diliyorum. Tabii ki İsrail’in Türkiye’yi dikkate almayan, Mavi Marmara olayında Türkiye’nin karşısındaki tavrını onaylamak mümkün değil. Ama İsrail ile mücadele oturup hemen savaş ilan etmekle olmaz. Oturup aklı başında bir dış politika uygulamak suretiyle olur ama bu aklı başında politika anlayışını bu hükümette görmüyorum.”

23 Eylül 2011 Cuma

Kemal Kılıçdaroğlu, Taylan Özgür'ü andı


CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, "gençlik önderlerinden Taylan Özgür’ü Twitter’daki hesabı aracılığıyla andığı" bildirildi.

CHP Basın Birimi’nden yapılan yazılı açıklamaya göre, "Kılıçdaroğlu’nun İstanbul Beyazıt meydanında vurulan ve 42 yıldan beri katilleri bulunmayan Taylan Özgür’ü anma" Tweet’i şöyle:

"Ülkemizin bağımsızlık ve özgürlük mücadelesinde öncü olduğu için öldürülen Taylan Özgür’ü sevgiyle anıyoruz. 42 yıldır katilleri bulunamadı. ’Bu bir türkü: toprak çanaklarda/güneşi içenlerin türküsü. Akın var/güneşe akın. Güneşi zapt edeceğiz, güneşin zaptı yakın. Nazım Hikmet."

MHP'den CHP'ye geçti!


Uzun yıllardır MHP'de danışman olarak görev yapan Rasim Bölücek, Kemal Kılıçdaroğlu'nun daveti üzerine CHP'ye geçti.

Uzun yıllardır MHP'de başdanışman olarak görev yapan, çeşitli siyasi partilerde de seçim kampanyalarını yürüten Rasim Bölücek, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun daveti üzerine CHP'de danışmanlık hizmeti verecek.

Alınan bilgiye göre, özellikle 1999 seçimlerinde MHP'nin kazandığı başarının önemli aktörlerinden biri olarak gösterilen Bölücek, yaklaşık bir ay önce CHP'ye katıldı.

Bölücek'in Kılıçdaroğlu'nun daveti üzerine, değişik partilerde görev almış profesyonel bir ekip kurma çalışmalarına başladığı öğrenildi.

Söz konusu davet, ''Sağ seçmenle CHP arasında ortak bir dil oluşturarak, bu kesimdeki seçmen sayısını artırmaya yönelik'' olarak yorumlanıyor.

Uzun yıllardır siyasi danışmanlık yapan Bölücek, Türkiye'nin en çok seçim kampanyası yöneten uzmanlarından biri olarak değerlendiriliyor.

Tıp doktoru olan Bölücek, 1987'den bu yana aralarında MHP'nin de bulunduğu 8 farklı siyasi partide kampanya yürüttü.

Öte yandan konuyla ilgili görüşlerine başvurduğumuz Bölücek, söz konusu daveti doğrularken, prensip olarak basına demeç vermediğini söyledi

Nihat Matkap, Uluslararası Cumhuriyetçiler Enstitüsü Türkiye Direktörü Stojkov ile görüştü.


Merkezi Washington’da bulunan ve dünya genelinde 69 şubesiyle çalışmalarını sürdüren Uluslararası Cumhuriyetçiler Enstitüsü’nün Türkiye Direktörü Dimitar Stojkov, Genel Başkan Yardımcısı Nihat Matkap’ı CHP Genel Merkezi’nde ziyaret etti.

Stojkov’un isteği üzerine yapılan görüşmede Nihad Matkap Dimitar Stojkov’un Türkiye’deki son siyasi gelişmelerle ilgili sorularını yanıtladı. Stojkov ise Uluslararası Cumhuriyetçiler Enstitüsü’nün projeleri hakkında Matkap’ı bilgilendirdi.

Faik Öztrak: “Bulanık suda kim, ya da kimler balık avlamış ve parasına para katmıştır?”


Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak, Standard & Poor’s tarafından alınan not artırım kararını değerlendirdi ve “Bulanık suda kim, ya da kimler balık avlamış ve parasına para katmıştır?” diye sordu.

Yazılı bir açıklama yapan Faik Öztrak bu konuda şunları söyledi;

“Dünya ekonomisi yeni bir çalkantılı döneme girmiştir. Küresel konjonktürdeki bu kırılmanın sinyalleri Temmuz ayından bu yana yoğunlaşmaya başlamıştır. Özellikle bu dönemden itibaren kamuoyuna yaptığımız açıklama ve uyarılarla yaklaşan tehlikeye işaret etmiş ve Türkiye ekonomisinin izlenen yanlış politikalar sonucunda oluşan yüksek cari açık sebebiyle, gelen dalgaya çok kırılgan bir yapıda yakalanacağını defalarca belirtmiştik.

Yine bu çerçevede ekonomide kontrollü bir yavaşlamayı sağlayarak cari açıktan kaynaklanabilecek kırılganlıkları azaltacak, bu şekilde gelen şokların büyüme ve istihdam cinsiden kayıplarını en aza indirecek, güven verici bir Orta Vadeli Programın Hükümet tarafından biran önce açıklanması gerektiği uyarısında bulunmuştuk. Ancak Hükümet her küresel şoku küçümseme ve görmezden gelme yaklaşımını bu son dalgada da göstermiş, “bu defaki teğet bile geçmeyecek” söylemi ile durumu idare etmeye çalışmanın ötesine geçmemiştir. Hükümet, Mayıs ayında çıkarılması gereken Orta Vadeli programı Eylül ayının son günlerine gelmemize rağmen çıkaramamıştır. Kaybedilen zaman çok değerlidir ve ekonomide yumuşak ve düzenli bir düzeltme olasılığı çok azalmıştır.

Böyle dönemler suların bulandığı ve bulanık suda balık avlamaya çalışanların çoğaldığı günlerdir. Özellikle böyle günlerde ekonomide karar alıcıların ve denetim otoritelerinin milletin menfaatlerini korumak adına daha da uyanık olması gerekmektedir. Bu çerçevede son üç gündür yaşanan gelişmeleri sorgulamak ve kamuoyunun dikkatine sunmak Ana Muhalefet Partisi olarak bizim görevimizdir.

Bu çerçevede 20 Eylül 2011 tarihinde derecelendirme kuruluşu Standard & Poor’s Türkiye’nin sadece yerel para cinsiden kredi notunu artırmasına karşın, piyasalara bu Türkiye’nin kredi notu yatırım yapılabilir ülke statüsüne getirildi şeklinde yansıtılmıştır. Seans devam ederken gelen bu haberin etkisi ile İMKB % 5,1 prim yapmıştır. Ancak seansın kapanışına yakın gerçek durum ortaya çıkmıştır. Ertesi gün piyasalar bekle-gör ile yatay seyretmiş, dün ise İMKB not haberiyle kazandığı değerin tamamını kaybetmiştir.

Standard &Poor’s kararının yabancı bir ajans tarafından piyasalara parça parça, yanlış içerik ve zamanlama ile aktarılması neticesinde ortaya çıkan fiyat hareketleri hakkında Sermaye Piyasası Kurulu ve İMKB herhangi bir soruşturma açmış mıdır?

Küresel bir çalkantının hemen öncesinde kimler bu haber sonucunda çok elverişli şartlarla borsadan çıkmıştır ve bu kâğıtları satan yatırımcılar bunları ne zaman İMKB’den almıştır?

Yine not kararının sabahında Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası 350 milyon dolarlık döviz satım ihalesine çıkmış ve ihaleye 850 milyon dolarlık teklif gelmiştir. Bu ihalede dolar kuru 1,7966 TL iken iki günde dolar 1,8440 TL’yi görmüştür. Doların iki gündeki getirisi % 2,5’i aşmıştır.

Bu ihalede kimler ucuz dövizi almıştır?
Bu ucuz dövizi alanlarla, İMKB’de satış yapanlar aynı veya ilgili kurum veya kuruluşlar mıdır?
Merkez Bankası 350 milyon dolar gibi çok yüklü bir döviz satım ihalesini, tam da son çalkantılar öncesinde, neden açmıştır?
Böyle bir dönemde rezerv satmak yangına bardakla su atmaya benzerken Merkez Bankası döviz satım miktarını neden bu derece yükseltmiştir?
Tüm bu sorulara doyurucu bir açıklamanın Hükümet ve yetkili kurumlarca yapılması sorumlu yönetim anlayışının gereğidir. Hükümeti ve yetkili kurumlara sorumluluklarını hatırlatıyor, gerekli açıklamaların biran önce yapılmasını bekliyoruz.”

Gürsel Tekin: “İyi niyet yoksa, Anayasa zor”


Gürsel Tekin’den 1 Ekim öncesi AKP’ye net mesaj: Tutuklu 8 vekil önkoşulumuz. Bu bir iyi niyet konusudur. Yoksa anayasa süreci zora girer. Bakan Yazıcı’ya temenni yanıtı veren CHP’li Tekin ‘Altında imza olan bir protokol taahhüttür’ dedi

Başkent siyaseti TBMM’nin yeni yasama yılı açılışına odaklanırken, CHP’nin Basın ve Propagandadan Sorumlu Genel Başkan yardımcısı Gürsel Tekin, 1 Ekim’de start alacak yeni anayasa yapımı süreci konusunda AKP’ye çok net uyarılar yaptı. AKŞAM’ı ziyaret eden Tekin Ankara Temsilcisi Çiğdem Toker, Haber Müdürü Ersin Bal ve Haber Müdür Yardımcısı A. Rezzak Oral’la sohbet etti.

İşte Tekin’in AKP’ye mesajları ve sürece ilişkin uyarıları:

- HOCALAR ÇİÇEK’E SÖYLEDİ: Meclis Başkanı geçen hafta anayasa hocaları ile görüştü. O toplantıda tüm profesörlerin ortak görüşünün tutuklu vekillerin serbest bırakılması olduğunu öğrendim.

- ÖZGÜR MEDYA ŞART: Dört önceliğimiz var: Özgür ve bağımsız bir medya, özerk üniversite, demokratik bir Siyasi Partiler Yasası (SPY) ve yüzde on ülke barajının düşürülmesi.

- TEMENNİYE İMZA?: (Bakan Hayati Yazıcı’nın AKŞAM’da yayınlanan AKP-CHP arasında imzalanan protokolün ‘taahhüt’ değil ‘temenni’ olduğu yönündeki sözleri üzerine) Eğer bir şeyi hukuksuzluk olarak görüyorsanız ve onun değiştirilmesine yönelik iradenizi imza altına alıyorsanız o bir taahhüttür. Her temenni de bir taahhüttür aynı zamanda. İki partili yönetici arkadaşlar parlamento zemininde, Meclis Başkanının koordinasyonunda taahhütlerini yazılı bir metine dökerek imza altına aldılar. Temenniyse niye imzaladın kardeşim? Bu aynı zamanda bir protokoldür, tutanaktır, imza altına alınmış bir taahhüt ve tutanaktır.

- YÜZDE 50′NİN SORUNU: Bir Bakan böyle bir şeyi nasıl söyleyebilir, anlayamıyorum. Bu konuda bir iyi niyet görmek istiyoruz. Bu bizim için sürecin bir önkoşuludur. Ayrıca sadece CHP’nin sorunu da değil, MHP ve BDP ile birlikte yüzde 50′nin sorunudur. Ellerinden tutan yok. CMK da dahil tüm formüllere açığız. İyi niyet yoksa yeni anayasa işi de zorlaşır.

- HERKES İSTİYOR AMA: Cumhurbaşkanı, Meclis başkanı, tüm siyasi partiler tutuklu vekiller konusunda adım atılmasından yana. Yazılı protokol de var. ‘Yazın öyle dedim, şimdi caydım’ samimi olmaz.

- BAŞBAKAN KİLİTLİYORSA: Sadece Başbakan istemiyor ve kilitliyorsa o zaman parlamentonun işlevini de sorgulamak gerekir.

Hukuksuzluk AKP’ye de bela olur
Bugün genel olarak bir hukuksuzluk var. Bu devran hep böyle döner mi? Bu hukuksuzluk bir gün AKP’nin de başına bela olur. AKP kendisinin de önemli hukuksuzluklarla karşılaştığını söylüyor. ‘Kapatma davası’ vb gibi. Bunları söyleyen bir parti daha insaflı olur. Cehennemi de gördünüz yani o zaman bugünkü tablo niye? Bugün sadece parasız eğitim istedikleri için 18 aydır tutuklu olan öğrenciler var. Sırf taş attığı için cezaevinde olan bin 500 çocuk var. 73 gazeteci hapiste. ‘Efendim onlar gazetecilik yaptığı için tutuklu değiller’ deniyor. Gazetecilik ölçütlerini iktidar mı belirleyecek? Mehmet Haberal’ı da parasız eğitim istedikleri için 18 aydır tutuklu olan iki öğrenciyi de cezaevinde ziyaret edeceğim.


Tanrıkulu ile Ağbaba Malatya’daki Zirve Yayınevi duruşmasını izledi


Biri Alman uyruklu 3 kişinin öldürülmesiyle ilgili davanın 35′inci duruşması Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesindeki yapıldı.

Duruşmayı Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu ile Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve Almanya’daki bazı derneklerin üyeleriyle yabancı basın mensupları da izledi.

Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, adliyeye gelişi sırasında gazetecilere yaptığı açıklamada, davanın ilk duruşmasına müdahil avukat olarak katıldığını, şimdi ise milletvekili olarak duruşmayı izleyeceğini belirtti.

CHP olarak, nefret suçları ile ilgili çalışmalarının olduğunu belirten Tanrıkulu, cinayetlerin arkasındaki gücün ortaya çıkarılması gerektiğini söyledi.

Akif Hamzaçebi: “AKP’nin bugünkü tutumu, özgürlüklerden yana bir anayasanın yapımı konusunda güven vermemektedir”


Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, AKP’nin bugünkü tutumunun özgürlüklerden yana bir anayasanın yapımı konusunda güven vermediğini belirterek Hükümete, ”Eğer özgürlükleri esas alan yeni bir anayasa için yola çıkacaksak bu yola mayın döşemekten vazgeç. Kanun Hükmünde Kararname (KHK) çıkarma sevdasını bırak” çağrısında bulundu.

Hamzaçebi, yaptığı yazılı açıklamada, Hükümetin, 3 Mayısta yürürlüğe giren Yetki Kanunu uyarınca, bugüne kadar çıkardığı KHK’lar ile TBMM’nin iradesini bir kenara bıraktığını söyledi.

Yeni anayasa yapımı sürecine doğru giderken, iktidar partisinin bu sürece destek veren, özgürlüklerin genişletilmesi konusunda halka güven veren bir yaklaşım içinde olması gerektiğini belirten Hamzaçebi, ”AKP’nin bugünkü tutumu, özgürlüklerden yana bir anayasanın yapımı konusunda güven vermemektedir” dedi.

Hamzaçebi, AKP’nin, bir yandan 1982 Anayasası’ndan şikâyet ederken, diğer yandan bu anayasanın olağanüstü dönemlere ilişkin olarak verdiği, demokrasiyle bağdaşmayan yetkileri kullanmaktan çekinmediğini söyledi. Hamzaçebi, ”Bir yandan hukukun üstünlüğü ilkesine sarılıp özgürlükçü anayasa söylemini ifade ederken öte yandan olağanüstü dönemin ürünü olan 1982 Anayasası’nın demokrasiyle bağdaşmayan yetkilerini kullanmak AKP’nin özgürlükçü anayasa söyleminde samimi olmadığını göstermektedir” dedi.

Anayasa Mahkemesine çağrı
Hükümetin, Yetki Kanunu’nun yetki vermediği konularda da KHK’lar ile düzenleme yaptığını, bunun, ”hukuksuzluk ve yetki gaspı” olduğunu belirten Hamzaçebi, CHP’nin, Hükümetin bugüne kadar çıkardığı 22 KHK’dan 15′i için Anayasa Mahkemesinde iptal davası açtığı, 6′sı için de iptal davası açma hazırlıklarının sürdüğünü anımsattı.

Hamzaçebi, ”Hükümetin nerede duracağının belli olmadığını, sırada onlarca kararnamenin bulunduğunun söylendiğini” ifade ederek, ”Eğer yeni bir anayasa için bir masanın etrafında toplanacaksak hükümet KHK’lara son vermelidir. Hükümete yetki gaspına son ver ve dur diyorum” diye konuştu.

Bu süreçte Anayasa Mahkemesinin tutumunun ”ilginç” olduğunu ifade eden Hamzaçebi, CHP’nin, Yetki Kanunu ile ilgili yürürlüğün durdurulması ve iptali istemiyle 6 Haziran’da Anayasa Mahkemesinde açtığı davanın, bugüne kadar karara bağlanmadığını anımsattı. Hamzaçebi, ”Yetki Kanununun hükümete 6 ay süreyle yetki vermiş olduğu dikkate alındığında, dava açıldığı tarihten bu yana geçen yaklaşık 4 aylık süre içinde mahkemenin karar vermemiş olması kamuoyu tarafından ‘Anayasa Mahkemesi hükümete destek veriyor’ anlamında yorumlanmaktadır. Yüksek Mahkemeyi millet adına göreve davet ediyorum. Mahkeme bu konuda süratle karar vermek zorundadır”diye konuştu.

“İhale paylaştırma’”
Hamzaçebi, Hükümetin son olarak 14 Eylül 2011′de yayınladığı Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki KHK ile çeşitli düzenlemeler yanında, iki önemli konuda düzenleme yaptığını belirterek, şunları kaydetti:

”Daire Başkanı ve üzerindeki bütün görevliler görevinden alınmıştır. Bunu iki şekilde yorumlamak mümkündür. Eğer bu görevliler başarısızsalar milli eğitim sistemimiz yıllarca bu bürokratlara mı emanet edilmiştir? AKP’nin bir Milli Eğitim Bakanı görevini ‘Milli Eğitim Bakanlığı otomatik pilota bağlanmıştır’ cümleleriyle devretmişti. Öyle anlaşılıyor ki pilotsuz uçak düşmüştür. Eğer AKP’nin bugüne kadarki milli eğitim politikası başarılı ise bu bürokratlar neden görevden alınmıştır?

İkinci önemli düzenleme; Milli Eğitim Bakanlığı, Maliye Bakanlığı Milli Emlak Genel Müdürlüğünün görevlerini devralmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı neredeyse kamu kurum ve kuruluşlarına ait tüm taşınmazların yönetimini üstlenmiş, bunlar üzerinde her türlü ihaleyi, ihale kanunlarına tabi olmaksızın yapmaya yetkili kılınmıştır. Ortada İhale Kanunundan korkan, ihalelerin AKP yandaşları dışındaki kişiler tarafından kazanılmasından endişe duyan bir AKP vardır. AKP Hükümeti adeta bir ihale paylaştırma hükümetidir. Hükümete bir çağrıda bulunuyorum. Eğer özgürlükleri esas alan yeni bir anayasa için yola çıkacaksak bu yola mayın döşemekten vazgeç. KHK çıkarma sevdasını bırak. Hangi konuda hangi düzenlemeyi yapmak istiyorsan bunları Meclise getir.”

İLK İMZAYI KEMAL KILIÇDAROĞLU ATACAK


Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu 24 Eylül 201 Cumartesi saat 13.30’da İstanbul’da Zeytinburnu İlçe Başkanlığı’nın düzenlediği “İsrail Kalkanı’na Hayır” imza kampanyasını başlatacak ve ilk imzayı atacak.

Kılıçdaroğlu saat 17.00’de ise Cihangir’de Orhan Kemal Müzesini ziyaret edecek.

22 Eylül 2011 Perşembe

Mustafa Balbay 'Servet Kaynak burada olsaydı her şey ortaya çıkacaktı'


İkinci "Ergenekon" davasının tutuklu sanığı CHP İzmir Milletvekili ve gazeteci Mustafa Balbay, Hrant Dink’in öldürülmesi davasına bakan savcının mütalaasında "Ergenekon" bağlantısından söz etmesini hüzünle karşıladığını söyledi.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada, İbrahim Şahin’in talimatları doğrultusunda suikast ve tedhiş planlarını gerçekleştirmek için oluşturulan S-1 listesinde adı yer aldığı iddia edilen özel harekat polislerinden Kemalettin Balcı’nın savunması alındı.

Bir süre tutuklu yargılandıktan sonra tahliye olan Balcı, halen Iğdır Özel Harekat Şubesi’nde görevli olduğunu belirterek, Hakkari Özel Harekat Şubesi’nde görevliyken müdürü olan Servet Kaynak’ın Antalya’ya atandığını ve Ekim 2008’de kendisine telefon ettiğini söyledi.

Balcı, "Servet Kaynak, bizim şube müdürümüzdü. Kendisine güvenirim. Servet Amirim telefon edip ’Yurt dışında göreve gelir misin?’ diye sorunca kabul ettim. O dönemde oğlum hastaydı. Ameliyatı için Erzurum Atatürk Üniversitesine gitmiştik. Çok da düşünecek durumda değildim. Bütün bilgilerim, benim bilgimin dışında İbrahim Şahin’e iletilmiş. Bilgilerin İbrahim Şahin’e verileceğini bilsem böyle bir görevi kabul etmezdim" dedi.

Balcı, çapraz sorgusu sırasında "Kaynak, artık amiriniz değil. Daire başkanlığında da çalışmıyor. Başka ilde. Size emir verme yetkisi var mı? Hele yurt dışı görevi hiç veremez. En fazla torpil, referans olabilir" şeklindeki sözler üzerine şunları kaydetti:

"Kaynak, ’görev yazısı gelecek’ demişti. Uzun süreli olacağını söylemişti. Ben bilgilerimi güvendiğim, hiçbir olumsuzluğunu görmediğim amirime gönderiyorum. ’Yurt dışına gelmiyorum’ desem bunlar başıma gelmeyecekti. Ben ’Torpil ile değil, hakkımla yurt dışı göreve gitmek istiyorum’ dedim. Yurt dışı göreve gidenlere yüksek maaş verilir, buradaki maaşları da devam eder."

Balcı, ilçelere gelen devlet büyüklerinin korunmasında görev yaptığını belirterek, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da yol güzergahındaki güvenliğinde görevli olduğunu söyledi.

-MUSTAFA BALBAY-

Tutuklu sanık Mustafa Balbay da terör örgütü üyesi olduğu iddiasıyla yargılandığını anımsatarak, geçen gün koğuşa gittiğinde televizyonda Hrant Dink cinayeti davasına bakan savcının "Cinayetin Ergenekon terör örgütünün Trabzon’da faaliyet gösteren bir hücre yapılanması tarafından işlenmiş olduğu değerlendirilmektedir" şeklindeki mütalaasını gördüğünü söyledi.

Balbay, "(Ergenekon işlemiştir) dediğini duydum. Hüzünle karşıladım. Biz burada acı çekiyoruz. Empati yapmanızı diliyorum. Gerçeğin ortaya çıkmasını istiyoruz" dedi.

Dava kapsamında ifadeleri alınan özel harekat polisleriyle hiç bağlantılarının olmadığını ifade eden Balbay, "Polislere baktım, hepsi civan gibi delikanlılar. Ancak hiçbirini tanımıyorum. İlk kez burada gördüm. İfadesi alınan sanıklar her soru sorulduğunda ’Servet Kaynak’a sorun’ diyor. Emir düzeyinde olmuş. Kaynak, 32 ay tutuklu kaldıktan sonra 5 hafta önce tahliye dildi. Keşke 32 ay serbest kalsaydı da şimdi burada olsaydı. Kaynak, her şeyin
sorulacağı gün ortada yok" diye konuştu.

Mahkeme Heyeti Başkanı Hasan Hüseyin Özese de Kaynak’ın savunmasının alındığını, bu konuların Kaynak’a sorulduğunu, gerekirse mahkemeye çağrılabileceğini söyledi.

Balbay da "Siz sonra bakarız diyorsunuz ama biz tutukluyuz. Acı çekiyoruz" diyerek, sanıkların her sorunun muhatabının Servet Kaynak olduğu anlamına gelen cevaplar verdiğini anlattı.

Kemalettin Balcı da "Servet amirim de olsa benim söyleyeceklerim bunlardan ibarettir" derken, Balbay "Servet Kaynak burada olsaydı her şey ortaya çıkacaktı" diye konuştu.

-MECLİS TUTANAKLARINI İNCELEYECEK-

İstanbul Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel’in Ağustos ayındaki duruşmada verdiği "1996’daki Susurluk kazası sonrasında TBMM bünyesinde oluşturulan komisyona ’Ergenekon’ örgütü konusunda ihbar gitmiştir. ’Ergenekon örgütü’ bir ihbar telefaksı olsa dahi TBMM’nin bilgisi dahilindedir. O zaman yapılamayan araştırmanın bugünkü TBMM’ce yapılıp yapılmayacağı kuşkusuz ki yüce meclisin takdirinde bulunmaktadır" şeklindeki mütalaasına atıfta bulunan Balbay, "Meclis tutanaklarını getirtip, Ergenekon’un nasıl geçtiğine bakacağım. Burada paylaşacağım" dedi.

Duruşma, Kemalettin Balcı’nın çapraz sorgusuyla devam ediyor.

Bu arada, duruşmaya ara verildiği sırada salondaki sanıkların, yakınlarına, yağmur nedeniyle koğuşları su bastığını söylediği duyuldu. Suyun camlardan geldiğini belirten sanıklar, suyu havlular ve gazete kağıtlarına sardıkları atletleriyle engellemeye çalıştıklarını belirttiler.

CHP Samsun İl Yönetimi düştü!

SAMSUN’a gelen CHP Genel Başkan Yardımcısı Nihat Matkap, Samsun İl yönetiminin parti tüzüğünün 42’nci maddesinin E fıkrasına göre düştüğünü açıkladı.

Geçen Ağustos ayında CHP Samsun İl Başkanı Halil Türk’ün istifa etmesinin ardından geçici olarak il başkanlığına Mehmet Bank’ı getiren il yönetimi düştü. Ankara’dan gelen örgütlenme ve örgüt yönetimlerinden sorumlu CHP Genel Başkan Yardımcısı Nihat Matkap, il binasında CHP Samsun milletvekilleri Haluk Koç, İhsan Kalkavan, il ve ilçe yönetim kurulu üyeleri ile toplantı yaptı. Samsun CHP İl yönetiminde tüzük ihlalleri gerçekleştiğinin gündeme gelmesi, Mehmet Bank’ın il başkanı olması, il yönetiminin yaşadığı ciddi sorunlarla ilgili açıklamalarda bulunan Genel Başkan Yardımcısı Matkap, şeffaf anlayışta olunduğunu, her şeyin bu kapsamda değerlendirileceğini belirtti. CHP tüzüğünün 42’nci maddesinin ’E’ fıkrasına göre il yönetiminin düştüğünü ifade eden Matkap şöyle dedi:
"Tüzüğümüz şunu söylüyor; eğer yönetim kurulu üye tam sayısının altına düşerse o kurul düşmüş sayılıyor. Dolayısıyla kurul düştüğü zaman kendi arasında toplantı dahi yapamaz, karar alamaz. Ancak arkadaşlarımız bu devlet geleneğinde de var. Yerlerine yenisi seçilinceye kadar görev yapmak anlayışla iyi niyetle bu toplantıyı yapmışlar. Biz kendi aramızda da daha önce konuştuk, bunu iyi niyetli bir adım olarak değerlendirdik. Böyle bir durumda bizimle görüşülebilirdi, biz belki bir vekil atayabilirdik. Bu tüzük karmaşasına yer bırakmayabilirdik. Bunlar oluyor, başka yerlerde de boşalmalar var. Yeni bir kurul oluşturacağız, bunu hep birlikte kararlaştıracağız. Yönetim düştüğü konusunda bir tartışma yok, yönetim düşmüştür. Tüzüğümüz öyle gerektiriyor."

CHP'den 'Güngör Yurdakul' teklifi

CHP Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek, hükümlülerde olduğu gibi tutuklulara da yakınlarının hastalanması durumunda izin verilmesini öngören kanun teklifini, TBMM Başkanlığına verdi.

Dibek, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'da değişiklik yapan kanun teklifi hakkında TBMM'de basın toplantısı düzenledi.
Teklifi hakkında bilgi veren Dibek, hükümlüler hangi haklara sahipse, tutukluların da bu haklara sahip olması gerektiğini, bunların insani haklar olduğunu söyledi.
Tutuklu Doğan Yurdakul'un kanser hastası olan eşi Güngör Yurdakul'u hastalığı sırasında göremediğini ve eşiyle vedalaşamadığını belirten Dibek, herkesi üzen görüntüler oluştuğunu kaydetti. Dibek, bu durumun bir daha yaşanmaması için yasal düzenlemeye ihtiyaç bulunduğunu dile getirdi.

Teklife göre, tutukluya, ikinci derece dahil kan veya kayın hısımlarından birinin ya da eşinin, yaşamsal tehlike oluşturacak önemli, ağır hastalıklarının belgelenmesi koşulu ya da ölümü halinde izin verilecek. Tutukluya verilecek izinde, Cumhuriyet Başsavcısının önerisiyle, Adalet Bakanlığının onayı aranacak.

Mevcut kanunda 2 gün olan izin süresi 10 güne çıkarılacak; böylece tutuklu, hasta yakınıyla görüşebilecek ya da cenazeye katılabilecek. Tutuklu, izin süresi içerisinde göstereceği adreste kalabilecek.

Teklifin gerekçesinde, yakın dereceli akrabaların ölümüyle tutuklulara verilen iznin yetersiz olduğunun, son günlerde yaşanan Güngör Yurdakul olayıyla açığa çıktığı belirtildi. Doğan Yurdakul'un tutuklu olduğu için eşini ölmeden son kez göremediği, yaşanan bu ve benzeri olayların kamu vicdanında büyük yara açtığı ifade edildi. Bu durumun yasal bir düzenlemeyi zorunlu kıldığı belirtildi.

Gürsel Tekin: “Sayın Başbakan iki günde 4’ü kadın 11 cenazemiz var. Bırak İsrail’e kalkan olmayı da, kendi vatandaşının malına canına kalkan ol”


Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin yazılı bir açıklama yaparak terörü ve terörist saldırıları kınadı, Hükümeti, Başbakanı sorumluluğunu hatırlamaya çağırdı.

Tekin’in yazılı açıklaması şöyle:

“Sayın Başbakan iki günde 4’ü kadın 11 cenazemiz var. Bırak İsrail’e kalkan olmayı da, kendi vatandaşının malına canına kalkan ol…”

2 günde asker, polis, korucu, kadın, erkek toplam 11 cenaze kaldıran 40’tan fazla yaralısı olan ülkemizde Cumhurbaşkanı Almanya’da, Başbakan Amerika’da, Meclis ise kapalı.

Sayın Başbakan İsrail’e kalkan olmayı ve gizli avukatlığını yapmayı bildiği kadar, öte yandan, başta komşularımız olmak üzere, bütün dünyanın sorunlarını çözebilecek hayal tüccarı rolüne soyunduğu kadar, terörü önleme konusunda da üzerine düşeni yapmalı, Türkiyemizde ateşin hergün daha fazla düştüğü yeri yaktığını, daha çok ananın ağlamaya başladığını görmelidir.

7’den 70’e hepimizin nefretle kınadığı terörist saldırılarda canlarını kaybeden vatandaşlarımıza rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyor ve Hükümeti, Başbakan’ı sorumluluğunu hatırlamaya davet ediyorum…”

Erdoğan unutur, arşivler unutmaz” dedi ve “Başbakan İsrail’e avukatlık günlerini hatırlamıyor mu?

Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Prof. Dr. Birgül Ayman Güler yazılı bir açıklama yaparak, Başbakan Erdoğan’ın Suriye sınırındaki mayınlı araziyi 49 yıllığına İsrail firmasına tahsis ettirmesine CHP’nin iki kez engel olduğunu hatırlatarak, “Dün, Suriye sınırındaki mayınlı arazinin 49 yıllığına İsrail firmasına devredilmesini isteyen, bugün de İsrail’i koruyacak füze kalkanını kurduran Erdoğan ve AKP’dir. Buna karşı topraklarımızın İsrail firmasına tahsisine de, İsrail’i koruyacak füze kalkanına karşı çıkan da Genel Başkan Kılıçdaroğlu ile CHP’dir” dedi. Güler “Bu durumda İsrail’in avukatı kimdir?” diye sordu.

Açıklamasında, “Suriye sınırımızda ilk aşamada temizlenmesi tasarlanan mayınlı alan 216.000 – 257.000 dekar. Yani, yaklaşık olarak Kıbrıs adası kadar, hatta ondan da büyük bir arazi.1956 yılında döşenen mayınlardan dolayı 55 yıldır el değmediği, kimyasal ilaca maruz kalmadığı için Avrupa’nın en verimli tarım alanı olarak gösterilen bu toprakların uzantısında Suriye, 560 civarında kuyudan günde ortalama 500.000 varil petrol çıkarıyor. Mayından temizlenecek topraklarımızın verimli olması bir yana, bu topraklarda petrol olma ihtimali de çok yüksek” diyen Güler şunları söyledi;

“CHP’nin karşı çıkışı olmasaydı 822 kilometre uzunluğunda ve yaklaşık 350 -400 metre genişliğindeki bu arazi 49 yıllığına İsrail’in kontrolünde olacaktı.

CHP karşı çıktı; konu Danıştay’a, Anayasa Mahkemesi’ne taşındı; Sonuçta bu stratejik arazinin AKP ve Erdoğan tarafından ihalesiz olarak İsrail firmasına verilmesi oyunu bozuldu.

Ama AKP, İsrail’in koruyucusu ve kollayıcısı olan Başbakan Erdoğan’ın talimatıyla arazi tahsisini 2009 yılında bu kez, bir yasa önerisi olarak Meclis’e getirdi. Yine CHP direndi, bazı AKP milletvekilleri bile teklifi içine sindiremedi ve öneri yasalaşmadı.

Ne yazık ki, Başbakan’ın bütün bu çabası ve sözleri sanki hiç yaşanmamış, söylenmemiş gibi unutuldu veya unutturuldu.

Kamuoyu sessiz, bir iki istisna dışında medya duyarsız. Bu konu gündeme getirilmiyor, soru olarak bile sorulmuyor, hatırlatılmıyor.

Ama, tarihe not düşülmüştür. Medya sormasa da, arşivler kaydetmiştir. Kamu vicdanı da, “Şimdi İsrail’in avukatı ve koruyucusu kim? İsrail’den hizmet ve cesaret ödülünü kim aldı?’ diye soruyor.

Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Prof.Dr. Birgül Ayman Güler yazılı açıklamasında şu görüşlere de yer verdi;

“İsrail’in kabul edilemez Mavi Marmara baskınına da,

Filistin halkına zulmüne de,

topraklarımızın İsrail’e tahsisine de,

İsrail’in bir kalkan ile korunmasına da CHP ve Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu karşı çıktı.

İsrail’in avukatlığıyla koruyuculuğunu ise AKP ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan üstlendi.

Sayın Başbakana öğüdümüz, İsrail’in avukatlığını ve koruyuculuğunu yaparken kendisine de çok iyi avukatlar bulmasıdır. Çünkü, günün birinde bunların hesabını hem sandığa hem de yargıya verecektir.”

çocuğa cinsel istismarda bulunanlara 15 yıla kadar hapis cezası verilmesini istedi.

Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, çocukları cinsel yönden istismar edenlere verilen hapis cezalarının artırılması için kanun teklifi verdi. Toprak, teklifinde, çocuğa cinsel istismarda bulunanlara 15 yıla kadar hapis cezası verilmesini istedi.

Toprak’ın TBMM Başkanlığına sunduğu kanun teklifi, Türk Ceza Kanunu’nda değişiklik yapıyor.

Teklif, çocuğu cinsel yönden istismar eden kişiye verilen 3 yıldan 8 yıla kadar hapis cezasının, 6 yıldan 15 yıla kadar artırılmasını öngörüyor.

Cinsel istismarın, vücuda organ veya sair bir cisim sokulmasıyla gerçekleştirilmesi durumunda 8 yıldan 15 yıla kadar olan hapis cezası ise teklifle 12 yıldan 18 yıla çıkarılıyor.

Reşit olmayanla cinsel ilişkiye verilen hapis cezaları da artırılıyor ve bu suç şikayete bağlı olmaktan çıkarılıyor. Teklifle, cebir, tehdit ve hile olmaksızın, 15 yaşını bitiren çocukla cinsel ilişkide bulunan kişi, 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezasına çarptırılıyor.

Resmi evlilik olmadan yapılan dini nikahlar
Teklif, resmi evlilik olmadan dini nikah yapılması halinde verilen cezalarda da artırıma gidiyor. Kanunda, aralarında evlenme olmadan, evlenmenin dinsel törenini yaptıranlar ile evlenme akdinin kanuna göre yapıldığını gösteren belgeyi görmeden bir evlenme için dinsel tören yapan hakkındaki 2 aydan 6 aya kadar olan hapis cezası, teklifle 6 aydan 2 yıla artırılıyor.

Teklifin gerekçesinde, dünyada 18 yaşın altında 10 milyon kız çocuğunun gelin olduğu, yüzde 17′lik oranla Gürcistan’ın ilk, yüzde 14′lük oranla Türkiye’nin ikinci sırada yer aldığı belirtildi.

Gerekçede, 54 ili kapsayan bir araştırmaya göre her 3 evlilikten 1′inin erken yaşta yapıldığı, evli kadınların yüzde 33′ünün çocuk gelin olduğu ifade edilerek, şu görüşlere yer verildi:

”Kız çocukları, çocuk yaşta evlenmek istemiyorlar. Karar vericiler babaları ya da ailedeki diğer erkekler. Kızlarını başlık parası yüzünden gelir kaynağı olarak görüyorlar, namus belası olarak görülüyorlar, yaşam döngüsünün bir parçası olarak evliliğe kurban edilmeye hazır yetiştiriliyorlar. Namus öyle kilit bir kavram ki bu çocukların varlığına öyle sıkı kilitler vuruyor ki doğar doğmaz çeyiz sandıkları hazırlanıyor, o namus yüzünden bir an önce kurtulma telaşı içine giriyorlar. Acilen ulusal ve yerel eylem planları harekete geçirilmelidir. Bu konuda cezaların yaptırım gücü arttırılmalıdır.”

MYK üyelerinin görev alanlarıyla ilgili olarak yaptıkları çalışmalar ve üyelik kabulünden oluşan gündemini görüştü


CHP MYK Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun Başkanlığı’nda toplanarak, “Hükümet’in dış politikada Türkiye adına bağımsız ve tutarlı bir yol izlemediğine, bunun ülkemizin bugünü ve geleceği bakımından kabul edilemez olduğuna” karar verdi.

MYK toplantısından sonra bir yazılı bir açıklama yapan Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Prof.Dr. Birgül Ayman Güler, “Hükümet, önceki TBMM üyelerinin oylarıyla çıkardığı Yetki Kanunu ile şimdiki TBMM üyelerinin iradelerini hiçe sayarak, yönetim sistemini Kanun Hükmünde Kararnameler ile biçimlendirmektedir.” dedi

Parti Sözcüsü Prof.Dr. Güler’in MYK toplantısı sonrası yaptığı yazılı açıklama şöyle:

“CHP MYK bugün Genel Başkan Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun Başkanlığı’nda toplandı ve Genel Başkan’ın sunuşundan sonra, siyasi durum değerlendirmesi, MYK üyelerinin görev alanlarıyla ilgili olarak yaptıkları çalışmalar ve üyelik kabulünden oluşan gündemini görüştü.

MYK toplantısında alınan kararlar ve yapılan bazı değerlendirmeler özetle şöyle:

MYK üyeleri, Ankara’da yaşanan patlama ve hayatını kaybeden yurttaşlarımızla, yaralanan vatandaşlarımız için bir kez daha üzüntülerini dile getirdiler. Toplantıda bu veya benzeri saldırganlıkların tüm sonuçlarıyla birlikte yakından izlenmesine karar verildi.

Öte yandan, İşsizlik ve özellikle de genç işsizliğinde yaşanan yüksek oranlara dikkat çekildi. Hükümet’in yatırım ve istihdam politikalarındaki büyük boşluklar üzerinde daha etkili çalışmalar yapılması kararlaştırıldı.

Bu arada, yerel yönetimlerin, özel olarak da belediyelerin, CHP’nin amaçları doğrultusunda yürüttükleri çalışmaların desteklenmesi ve bu faaliyetlerin güçlendirilmesi için yapılması gereken çalışmalar görüşüldü.

CHP MYK, PKK ve Başbakanlık arasında yapılan görüşmelerin yetki sorunu ve müzakere konularına ilişkin soruların sık sık gündeme getirilmesine, ayrıca, kamuoyunun yanıtını merak ettiği soruların sorulmasında büyük yarar olduğu sonucuna vardı.

MYK toplantısında, Hükümet’in dış politikada Türkiye adına bağımsız ve tutarlı bir yol izlemediği, bunun ülkemizin bugünü ve geleceği bakımından kabul edilemez olduğu vurgulandı.

Bu çerçevede, komşularımızla ilişkilerimiz, Suriye, İran, Irak, Arap ülkelerine dönük politikalar ve özellikle “İsrail Kalkanı” uygulamasıyla, Türkiye’nin bağımsız dış politikasının yakından izlenmesi kararlaştırıldı

MYK toplantısında Hükümetin KHK’lerle Meclisi devre dışı bıraktığına dikkat çekilerek şöyle denildi;

Hükümet, önceki TBMM üyelerinden aldığı Yetki Kanunu ile şimdiki TBMM üyelerinin iradelerini hiçe sayarak, yönetim sistemini Kanun Hükmünde Kararnameler ile biçimlendirmektedir.

TBMM, ülkenin en temel kurumu olan yasama organı, hükümet tarafından yetkileri gasp edilerek hareketsiz bırakılmıştır. Bu durum, Başbakan’ın yargıdan sonra şimdi de yasama gücünü işlemez kılmasından başka bir şey değildir.

CHP, Ana muhalefet Partisi olarak, ulusun iradesine konulan bu ipoteği kaldırmayı en temel görevlerinden saymaktadır.

CHP 1 Ekim’de, bugüne kadar Türkiye’nin çıkarları ve halkımızın refahı için yürüttüğü mücadeleye, yasama organının onurunu kurtarmak mücadelesini de ekleyecektir. Bu çerçevede yetki temeli sorunlu olan kanun hükmünde kararnameleri, Anayasa Mahkemesi denetimine sunmayı sürdürecektir.

Öte yandan MYK toplantısında, TBMM – TRT Genel Müdürlüğü arasında, yasama organının çalışmalarının televizyondan yayımlanması konusuna getirilen kısıtlamaların, Hükümet’in basın – yayın organları üzerinde kurduğu sansürcü baskının başka bir uygulaması olduğu kaydedildi. Bu baskı, ulusal karar verme sürecinin halktan kaçırılması kaygısının ürünü ve AKP iktidarının kapalı kapılar ardında çalışmak alışkanlığının sonucu olarak değerlendirildi.”

21 Eylül 2011 Çarşamba

Ne Yazık ki bu acı günlerde AKP ve PKK’nın güçlendiğini görüyoruz




Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan; MİT ile PKK arasında gerçekleşen görüşmeyi hatırlatarak “Pazarlıklardan, müzakerelerden, görüşmelerden kimler nemalandı? Ne Yazık ki bu acı günlerde AKP ve PKK’nın güçlendiğini görüyoruz ” diye konuştu.

Grup Başkanvekilleri Hamzaçebi, Muharrem İnce ve Emine Ülker Tarhan, 1 Ekimde başlayacak yeni yasama yılı öncesinde Parlamento Muhabirleri Derneğini (PMD) ziyaret etti.

Hamzaçebi, PMD Başkanı Göksel Bozkurt ve Yönetim Kurulu üyelerini ziyaretinde, yeni yasama yılının Türkiye, TBMM, parlamento muhabirleri ve tüm basın için hayırlı olmasını diledi.

TBMM’nin öncelikli birçok gündem maddesi bulunduğunu, birinci önceliğin yeni anayasa olacağının anlaşıldığını belirten Hamzaçebi, TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in anayasa profesörleriyle yaptığı toplantıyı anımsattı.

Çiçek’in, akademisyenlerle yaptığı görüşmeyi siyasi parti gruplarıyla paylaşacağını kaydeden Hamzaçebi, ”Bu konuda beni aradı ve bu yönde bilgi verdi. Bu paylaşım sonucunda önümüzde izlenecek yol ne olacaktır, o ortaya çıkacaktır. Her siyasi parti grubu, kendi görüşlerini ifade edecektir ancak bu çalışma, TBMM Başkanı’nın koordinasyonunda yürüdüğü, Meclis Başkanı buna öncülük ettiği için burada herhangi bir siyasi partinin öncülük görevi üstlenmesi söz konusu olamaz. Bir siyasi parti, anayasanın yapımı konusunda koordinatörlük görevine soyunmamalıdır” dedi.

Hamzaçebi, AKP’nin anayasa yapımında koordinatör rolü üstlenmeye çalışmasının sürece zarar vereceğini, böyle bir şeyin doğru olmayacağını, Meclis Başkanı’nın bu çalışmaları yürüttüğünü kaydetti.

Anayasanın Meclis tarafından yapılmasının kabulü halinde, meşruiyetin gereği olarak bütün milletvekillerinin Mecliste olması gerektiğini belirten Hamzaçebi, hiçbir siyasi partinin, anayasa yapım sürecine ilişkin toplantılara peşin hükümle gelemeyeceğini dile getirdi.

”Tutuklu milletvekilleri serbest bırakılmazsa anayasa değişiklikleri sakat olur mu?” sorusu üzerine Hamzaçebi, parlamentoda yüzde 95 temsil oranı bulunduğunu ancak temsil edilmeyen yüzde 5′in de görüşlerinin alınmasının önemine değindi. Seçilen ancak Mecliste görev yapamayan milletvekillerinin Mecliste olması gerektiğini ancak bunu ön şart olarak ifade etmediğini söyleyen Hamzaçebi, meşru, bütün toplumun görüşlerini yansıtan bir anayasa yapacaklarsa bunu göz önünde bulundurmaları gerektiğini vurguladı.

Hamzaçebi, CHP’nin, parlamentonun öncelikli konularını değerlendirdiğini, birinci önceliğin; çıkarılan KHK’ların hızla TBMM’de görüşülmesi olduğunu söyledi.

Yeni, özgürlükçü bir anayasa için yola çıkarken, Meclis TV yayınlarının kesintisiz olmasını isteyen Hamzaçebi, ”Medya üzerinde büyük baskı var. Bu baskıyı çeşitli medya kuruluşları da içselleştirmiş durumda, muhalefetin konuşmalarının verilmemesi konusunda otosansür uygulamaya konulmuş durumda. Muhalefetin, örneğin CHP sözcülerinin yaptığı bazı konuşmalar, devletin bir takım kurumları tarafından makaslanabilmektedir. Bu vahim bir tablodur” diye konuştu.

“Pazarlıklardan, müzakerelerden, görüşmelerden kimler nemalandı”
İkinci ”Ergenekon” davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin, AKP’ye ilişkin Anayasa Mahkemesinde açılan kapatma davasında görev alan Yargıtay Cumhuriyet savcılarının sorulduğuna yönelik haberlere ilişkin soruyu ise Grup Başkanvekili Tarhan yanıtladı.

Tarhan, MİT ile terör örgütü arasında yapıldığı iddia edilen görüşmelerin ardından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamalarının Türk halkının dikkatini dağıtmayı amaçladığını söyledi. Tarhan, ”Hükümet devletinin yaptığı bir çalışma, görüşme midir bu, AKP’nin derin devletinin bir parçası olduğu bir görüşme, müzakere süreci midir?” diye sordu.

Tarhan, ”Deşifre olmayan diğer maraton görüşmelerde ne verdiniz, ne aldınız, bunu açıklayın. Açıklayın ki sağlıklı anayasa tartışmaları yapabilelim. Yoksa siz açıklamazsanız belli ki bunu servis edenler bir gün açıklayacak. İktidarı, bunu açıklamaya davet ediyorum” dedi.

Türkiye’nin terörle mücadele politikasının; elinde silah olanlarla, ortalığı kana bulayanlarla herhangi bir şeyin müzakere edilemeyeceği olduğunu belirten Tarhan, buna karşı çıkan devlet görevlilerinin tasfiye sürecinin yaşandığını belirtti.

Laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu tespit edilen bir partinin kapatma davası hazırlıkları yapan savcılara ilişkin ”sürek avı” başlatılmasının da bu bağlamda değerlendirilmesi gerektiğini söyleyen Tarhan, ”Acaba bir sonraki adım, laiklik karşıtı eylemlerin odağı olan bir parti tespiti yapan, Anayasa Mahkemesi üyelerine karşı da sürek avına dönüşecek mi? Mahkemeler bunların adlarının tespitini de isteyecek mi? Bütün bu yapılanların tasfiye sürecinin devamı niteliğinde olduğunu düşünüyorum. Savcıların görevlerini layıkıyla yapmalarının ‘Ergenokon’ bağlantısı olarak görülmesi, tamamen bu tasfiye süreci bağlamında değerlendirilmeli” diye konuştu.

Tarhan, Kumrular Sokak’ta dün meydana gelen patlamada hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara şifa diledi. Tarhan, o sokaktan her gün geçen bir oğlunun olduğunu, herkesin böyle bir tehlike altında yer aldığını hissettiklerini söyledi.

”Pazarlıklardan, müzakerelerden, görüşmelerden kimlerin nemalandığını” soran Tarhan, ”Bu acı günlerde AKP ve PKK’nın güçlendiğini görüyoruz” dedi.

“Sen Türkiye’nin Başbakanı mısın eyalet temsilcisi misin?”
Muharrem İnce de MİT ile terör örgütü arasında yapıldığı iddia edilen görüşmeye ilişkin, ”Erdoğan’ın, ilköğretim 6. sınıf sosyal bilgiler kitabında yazılanları bilmediği, kafasında devletle ilgili temel bilgiler oluşmadığı, entelektüel birikimi olmadığı için sorun buradan çıkıyor. Erdoğan, geçmişte ‘yürütmenin başıyım’ dedi. Kitapta, yürütmenin başının başbakan olduğu yazar” dedi.

Erdoğan’ın ABD Başkanı Barack Obama ile görüşmesine ilişkin soruyu yanıtlarken İnce, Erdoğan’ın 102 aydır Başbakan olduğunu, bu süre içinde 14 kez ABD’ye gittiğini belirtti. İnce, ”Sen Türkiye’nin Başbakanı mısın eyalet temsilcisi misin? 7 ayda bir ne yapmaya gittin? Obama medyanın önünde kolunu sıvazladı, içerideki toplantıda da herhalde sırtını sıvazladı” diye konuştu.

Bu palavra bir açıklamadır


Grup Başkanvekili Muharrem İnce, Milli Eğitim Bakanlığı’nın görevleri hususunda yapılan değişikliği eleştirerek “Devletin amacı artık yurttaş değil piyasa adamı, bağımsız devlet değil sömürge anlayışı, sorgulayan değil biat eden insan yetiştirmektir” diye konuştu.

İnce, düzenlediği basın toplantısında, yeni bir eğitim-öğretim yılına kronik sorunlarla birlikte başlandığını söyledi. Bu kronik sorunların yanı sıra bu yıla ayrıca ”ikinci 12 Eylül mantığıyla başlandığını” belirten İnce, 1992 yılında çıkarılan Milli Eğitim Teşkilat Kanunu’nun, Kanun Hükmünde Kararname ile değiştirildiğini söyledi. İnce, şunları söyledi:

”Yapılan düzenlemeyle artık MEB görevleri arasında Atatürk devrimi ve ilkelerine bağlı bireyler yetiştirme yoktur. Ailesini, vatanını, milletini seven bireyler yetiştirme görevi de yoktur. Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getiren bireyler yetiştirme görevi de yoktur. Kendi ülkesini sevmeyi görev olmaktan çıkaran dünyada başka bir ülke var mıdır? Yeni düzenlemede şöyle yazıyor: ‘Uluslararası veya yerli iş dünyasına uygun insan yetiştirmek.’ Burası tuzun koktuğu yerdir. Devletin amacı artık yurttaş değil piyasa adamı, bağımsız devlet değil sömürge anlayışı, sorgulayan değil biat eden insan yetiştirmektir.”

Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in ”Önceki bakanın ’55 bin öğretmen alacağız’ sözünü gerçekleştiremediğimiz için özür dilerim” dediğini belirten İnce, ”Bu palavra bir açıklamadır. Bu sözü Başbakan Erdoğan, TBMM’de bütçe konuşmasında vermişti. Özür dilemesi gereken birisi varsa o da Ömer Dinçer değil Recep Erdoğan’dır” diye konuştu.

Milli Eğitim Bakanlığında öğretmenlerin esas olduğunu, yapılan düzenlemelerle öğretmenlerin haklarının ellerinden alındığını ve ”öğretmen olmayan yönetici sınıfının cebinin doldurulduğunu” belirten İnce, ”Elit, seçkinci bir sınıf oluşturmaktadırlar. Öğretmenlerle seçkinci sınıf arasında maaş uçurumu oluşturulmaktadır. Ek ders ücretlerini yönetici sınıfın doğrudan maaşlarına ekliyorlar” dedi.

”Tarla Bitkileri mezunu sınıf öğretmenlerimiz var”
”Talim Terbiye Kurulu’nun, Cumhuriyetin en temel kurumlarından biri olduğunu ancak bu kurumun artık bitirildiğini” belirten İnce, yeni ilçe olan Arnavutköy’de 2 bin öğretmen olması gerekirken bin öğretmen olduğunu ve 288′de ücretli öğretmen bulunduğunu söyledi. 300 bin öğretmenin işsiz olduğunu, 155 bin öğretmen açığının bulunduğunu ifade eden İnce, ”Ama tarla bitkileri mezunu, hayvan yetiştiriciliği mezunu sınıf öğretmenlerimiz var” dedi. İnce, şöyle devam etti:

”Peki Ömer Dinçer bunları bilir mi? Bu sorunları çözebilir mi? Çözmek için mi gelmiştir? Hayır. Sayın Ömer Dinçer’in ne bu sorunları bildiği vardır ne bu sorunları çözme yeteneği vardır ne de bu sorunları çözmek gibi bir derdi vardır. O özel görevlidir. Geçmişte ‘Cumhuriyet bitmiştir’ diye yazdığını makaleler ortadadır. Onun bir görevi vardır ve görevi, Cumhuriyet eğitimini yıkmaktır. Profesörlüğü tartışmalıdır, intihalden suçlu bulunmuştur. Onu YÖK belki yeniden profesörlüğe geri iade edebilir ama AKP’nin beyin takımı, onu ordinaryüs yapacaktır hiç kuşkunuz olmasın.

2004′de başlayan eğitim kuşatmasının ikinci saldırı hamleleri gelecektir. 2004′de başlanmıştı Cumhuriyetin temel değerleriyle uğraşılmaya. Bir mesafe almışlardı. Sonra yargıyı önlerinde engel gördüler. Yargıyı bitirdiler, diz çöktürdüler, teslim aldılar. Şimdi eğitime ikinci kuşatma harekatı gelmektedir.”

Hükümetinizin Akdeniz ve Ege’de petrol ve doğalgaz araştırmaları konusundaki strateji ve politikası nedir?




Genel Başkan Yardımcısı ve Adana Milletvekili Faruk Loğoğlu’nun Dışişleri Bakanı Prof. Ahmet Davutoğlu’nun yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığı’na sunduğu soru önergesi şöyle:

“Akdeniz ve Ege’de petrol ve doğalgaz kaynakları Türkiye için hayati önem taşımaktadır. Hal böyleyken, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Doğu Akdeniz’de ülkemizin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin hak ve hukukuna aykırı adımlar atmakta, sürekli girişimlerde bulunmaktadır. GKRY 2003 yılında Mısır’la, 2007’de Lübnan’la ve 2010 yılında da İsrail’le münhasır ekonomik bölge sınırlandırma anlaşmaları imzalamıştır. GKRY son olarak, İsrail’le komşu bölgede bir ABD şirketine petrol ve doğal gaz araştırması için ahiren ruhsat vermiştir. ABD yönetiminin Rumların bu adımını desteklediği, Avrupa Birliğinin de Rum tutumuna sahip çıktığı yolunda basında haberler yer almaktadır. Dışişleri Bakanı Prof. Davutoğlu’nun, basında yer alan açıklamalarında, bu gelişmeleri Rum tarafının Kıbrıs müzakerelerini sabote etme niyetine bağlamakta, Rumlar buralara arka bahçem derse, Türk tarafına da adım atma hakkının doğacağını ileri sürdüğü kaydedilmektedir.

Bu durumda:

1. Türk tarafının Akdeniz’deki hakları niçin ve hangi anlamda Rum tarafının atacağı adımlara bağlı olmaktadır?

2. Hükümetinizin Akdeniz ve Ege’de petrol ve doğalgaz araştırmaları konusundaki strateji ve politikası nedir?

3. Doğu Akdeniz’de ülkemizin ve KKTC’nin bu bağlamdaki hak ve hukukunu korumak için ne gibi önlemler alınmaktadır?

4. Sayın Başbakanın son Kahire ziyareti sırasında Mısır ile GKRY arasında 2003’de imzalanmış ve taraflarca onaylanmış olan münhasır ekonomik bölge sınırlaması anlaşması konusu yeni Mısır yönetimiyle yaptığınız görüşmelerde gündeme getirilmiş midir? Getirildiyse, ne sonuç alınmıştır?

5. GKRY’le benzeri bir anlaşma imzalanmış olan Lübnan nezdinde anlaşmanın iptali veya hala vakit varsa, onaylanmaması için Hükümetinizce bir girişim yapılması düşünülmekte midir?

6. Hükümet, Rum tarafıyla imzaladığı münhasır ekonomik bölge anlaşması konusunda İsrail nezdinde zamanında girişimde bulunmuş mudur?

CHP, 81 İLDE FÜZE KALKANINI PROTESTO ETTİ

FÜZE KALKANINI, CHP 81 İLDE PROTESTO ETTİ.

İl Başkanlarının yaptıkları basın toplantıları ve basın açıklamalarında , “Bunun adı füze kalkanı değil “israil kalkanı” dır. Projenin Türkiye’nin güvenliğine hiçbir katkısı yoktur” denildi.

“Perdenin önünde İsrail’le sözüm ona didişen hükümet, perde arkasında Türkiye’yi israil’e kalkan yapmıştır…” diyen İl Başkanlarının ortak açıklaması şöyle ;

“İsrail Kalkanı’na evet diyen AKP Hükümeti suçunu örtbas etmeye çalıştı. Ama, ABD’li yetkililerin yalanlanmayan açıklamaları ise gerçeği gözler önüne serdi.

Hükümet suçüstü yakalanmıştır. Perdenin önünde İsrail’le sözüm ona didişen hükümet, perde arkasında Türkiye’yi İsrail’e kalkan yapmıştır.

Bu projenin tek patronu ABD’dir. Bu radar sistemi İran’dan gelebilecek füze saldırılarına karşı İsrail’i koruyacaktır. Malatya’ya kurulacak sistemin paraleli İsrail’in elindedir.

İsrail sadece İran’dan değil, Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğusundan havalanacak kuşu bile oturduğu yerden izleyebilecektir.

9 yurttaşımızı hunharca katleden ve karşılığında özür bile dilemeyen bir ülke için verilen bu tavizin karşılığında hiçbir şey alınmamıştır.

ABD’li yetkililerin açıkça ifade ettiği ve AKP hükümeti tarafından yalanlanmayan bu gerçekler göstermektedir ki:

-Başbakan Erdoğan Türk halkını aldatmıştır.

-Mavi Marmara gemisinde katledilen yurttaşlarımızın acılı aileleri aldatılmıştır.

-Türkiye’nin İsrail’e haddini bildireceğini zanneden Filistin ve Gazze halkı aldatılmıştır.

-Sürecin sonunda Arapların payına nasihat, İsrail’in payına güvenlik kalkanı düşmüştür.

Bunun adı füze kalkanı değil “İsrail kalkanı” dır. Projenin Türkiye’nin güvenliğine hiçbir katkısı yoktur. Tam tersi bu proje, İran ve Rusya ile Türkiye’yi karşı karşıya getirmektedir. Bu ise söz konusu ülkeleri yeni bir silahlanma yarışına sokacaktır.

Sayın Tayyip Erdoğan, İsrail Devleti’ne sunduğu bu değerli hizmetten dolayı Yahudi lobisi’nden ikinci bir “Davut Boynuzu” ödülü almaya hak kazanmıştır…

Öte yandan, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Afrika seyahatinin reklam şirketleri eliyle yürütülen bir kampanya olduğu ortaya çıkmıştır.”