11 Ocak 2012 Çarşamba

KEMAL KILIÇDAROĞLU “ Fezleke gelmiş, fezleke gitmiş, bunlar vız gelir tırıs geçer "


Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Ulusal Tarım ve Gıda Kongresi’nde konuştu.
Hakkındaki fezleke sert tepki gösteren Genel Başkan Kılıçdaroğlu: “Fezleke gelmiş, fezleke gitmiş, bunlar vız gelir tırıs geçer. Yeri zamanı gelirse hapse girmekten de korkmam. Kimse bize diz çöktüremez. Diz çökeceğimiz yer halkın karşısıdır. Önünde eğileceğimiz yer bu millettir” dedi


Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu Türkiye Ziraatçılar Derneği’nin Ulusal Tarım ve Gıda Kongresi’nde konuştu. Konuşması sık sık alkışlarla kesilen Kılıçdaroğlu şunları söyledi;

“Sayın Başkan, değerli Genel Başkanlar, tarıma emek veren, alın teri döken değerli arkadaşlarım, Şeker-İş’in değerli arkadaşları, hepinize saygılarımı sunuyorum.

Sayın Genel Başkanları dinledik. Türkiye’nin sorunlarını, iç sorunlar, dış sorunlar, tarım sorunlarını dile getirdiler. Elbette ki sorunları çok olan bir ülkeyiz. Ama bizim demokrasimizde bir kalite eksikliği var. Bunun oturulup düşünülmesi ve bizim kendi kendimizi sorgulamamız lazım. Yani sizlerin kendi kendini sorgulaması lazım.

Ben Türkiye’nin her tarafını gezdim. Defalarca gezdim. Gittiğim yerlerde şeker fabrikalarının işçileri geldiler, kendi fabrikalarının özelleştirilmesine karşı çıktılar. Ve bize destek verin dediler. Çiftçilerin toplantısına gittik, dünya kadar sorunumuz var hükümet ilgilenmiyor ne olursunuz siz ilgilenin, soru önergesi verin, gensoru verin. Toplumun hangi kesimine gittiysek sorunlu bir alan var.

Şimdi demokrasi şu demek değerli arkadaşlarım. Çok tanımı vardır da. Demokrasi bilinçli bir halk kitlesinin, yaşayan bir kitlenin kendi sorunlarına ve ülkenin sorunlarına sahip çıkması demektir. Eğer bizler önce kendi sorunlarımıza ve sonra ülkenin sorunlarına sahip çıkarsak ve bu sorunları çözecek iradeye gidip oy verirsek bilin ki o ülkede demokrasi var demektir. İşin özü budur arkadaşlar.

Şimdi bakınız, tekel işçilerinin eylemlerini gördünüz. Tütünü bitirdik. Dünyanın en kaliteli tütünü çıkıyor. Tütünden ne derdimiz var bizim. Tütünü bitirdik. Onu bitirdik yetmedi orada işçiler çalışıyordu, onları da sendikalı olmaktan çıkardık 657 sayılı devlet memurları yasasının 4. maddesinin c bendine göre çalışacaksınız dedik. Onlar eylem yaptılar, hepimiz gidip destek verdik. Ama söylüyorum onlara destek vermeyen önemli bir sendikacı grup vardı. Kendi arkadaşlarına ihanet ediyorlar. Allah aşkına eylem yapan 4/c işçilerine eğer bir grup sendikalı arkadaş destek vermiyorsa orada demokrasi yok demektir. Orada hak arayanlara sahip çıkmak yok demektir. Olay budur.

Dönüyorum şeker fabrikalarına gelelim. İşçiler geliyor fabrikamız özelleştirilmesin. Doğru. Özelleştirmenin gerekçesi de şuydu; efendim şu fabrika var sürekli zarar ediyor, devlet çalıştıramıyor özelleştirirsek mesele biter. Ne oldu? Tam tersi. En çok kar eden kamu kuruluşları sırayla özelleştirildi. Herkes seyretti. Başta Türk-İş olmak üzere herkes seyretti. Bunu da söylüyorum. 49 milletvekili, ben o zaman Grup Başkanvekiliydim. 49 milletvekili Kocaeli’ye gittik, işçilere destek olmak üzere. O zaman Sayın Bayram Meral’de CHP milletvekiliydi. İşçilerin eski Genel Başkanıydı. Arkadaşlara destek veriyoruz. İşyeri temsilcisi geldi yanıma. Dedi ki, Kemal bey dedi siz buraya geldiniz, hoş geldiniz 49 milletvekili geldiniz çok güzel. Ama unutmayın burada çalışan işçilerden önemli olan birisi AKP’nin Kocaeli il yönetiminde görev alıyor. Ne söyleyeceksiniz? Onların tamamı gitti, işçilerin tamamı tasfiye edildi, onların hakları elinden alındı meselede bitti.

İşçilerin güzel bir sloganı vardı. Susma sustukça sıra sana gelecek diye. Hep sustular, sıra kendilerine gelince eylem yaptılar. Ama dönüp baktılar ki, kendilerini destekleyecek bir işçi kitlesi de kalmamış. 230 bin işçi kaldı arkadaşlar sendikalı kamuda. 230 bin. Ama kamuda taşeron aracılığıyla çalışan işçi sayısı neredeyse 2 milyon. Onların hakkına biz sahip çıkıyoruz. Açıkça söylüyorum. İşçilerin hakkına da biz sahip çıkıyoruz. Ama onlarda AKP’ye sahip çıkıyorlar bizim sonumuzu getirdiniz diye. Bunu anlamakta zorlanıyorum ben. Çok samimi söylüyorum bunu anlamakta zorlanıyorum. Demokrasi neydi? Önce kendi hakkına, sonra ülkenin çıkarlarına sahip çıkmak demektir. Nasıl sahip çıkacaksınız? Yolu yöntemi belli.Bir Parti gelir, 4 yıl süreyle ülkeyi yönetir, bakarsınız, benim sorunumu çözmediyse sorunumu çözmeyi taahhüt eden başka bir parti var. A partisi, B partici, C partisi. Gidersiniz, dersin kusura bakma arkadaş ben sana oy verdim, sen gereğini yapmadın. Şimdi ben benim sorunlarımı giderecek partiye oy vereceğim. Biz bunu yapmıyoruz. Sorunda buradan başlıyor. Demokrasideki kalitesizlikte buradan başlıyor.

O nedenle sizden istediğim illa hepiniz gelin CHP’ye oy verin diye bir talebim yok. Talebim şu; sizin sorunlarınız çözme kararlılığında olan bir parti varsa, buna inanıyorsanız görüşünüzü değiştirin. O partiye gidip oy verin. Deyin ki evet bizim sorunlarımızı bu parti çözmeyi taahhüt ediyor, ben inanıyorum bir deneyeceğim. 4 yıl bakalım bunlar çözüyor mu, çözmüyor mu? Biz bunu yapmıyoruz. Yapmamız gereken ilk işlerden birisi bu.

Tarımın sorunu; dünya kadar sorununuz var. Sizin sorunlarınızı herhalde ben en son anlatmalıyım. Kargil Bursa’da kurulduğu zaman tarım arazisine kuruldu. Mücadele eden biziz, eylemleri yapan biziz. Altını çiziyorum, işçiler değil, Cumhuriyet Halk Partililer eylem yapıyoruz. Kuramazsın diyoruz, dava açıyoruz. Sonra dönüyoruz dava mahkemede yitirildiği için meclisten kanunla geçirmeye çalışıyorlar, o hakkı vermek istiyorlar. Ona karşı çıkıyoruz, Anayasa Mahkemesine gidiyoruz, Anayasa Mahkemesi iptal ediyor, bir daha kanun çıkarıyoruz, bir daha mücadele ediyoruz dönüp geriye bakıyoruz bizim işçilerimiz başka bir yerde. Olmaz. Olmaz birbirimizi kandırmayacağız. Bize oy vermeseniz de biz sizin hakkınızı savunacağız bakın onu söyleyeyim baştan. Ama baştan birbirimize destek vermezsek kusura bakmayın sizin sorunlarınız çözülmez. Gelirsiniz buralarda konuşursunuz hep beraber gidersiniz.

Sizin sorunlarınıza siz alın teri döküyorsunuz, siz emek harcıyorsunuz, siz bu ülkeye kaynak yaratıyorsunuz. Bizim görevimizde bu tür insanlara destek vermektir. Çiftçi sabahın köründe tarlaya gider. Ama ona üretim yapsın diye değil, nasıl olurda ben bu çiftçiyi bu topraktan ayırırım diye politika güdülüyor. Evet milyonlarca dönüm arazi AKP hükümeti, iktidarı döneminde tarım alanı olmaktan çıktı. Şimdi besiciler gidiyorum, Kars’a da gidiyorum, diğer yerlere de gidiyorum. Muş’a da gidiyorum. Efendim biz mahvolduk. Niye mahvoldunuz siz? Efendim dışarıdan ithal koyun geliyor, efendim ithal kurbanlık koyun geliyor veya işte anguslar, limuzinler geliyor. Dedim kusura bakmayın sizin durumunuz çok iyi. Sizin üretim yapmanıza da gerek yok. Dışarıdan geliyor nasıl olsa. Vatandaş yiyor. Efendim işsiz kalacakmışsınız. İşsiz kalsanız AKP’ye daha fazla bağlanırsınız. Neden? Size akşam gelecekler bir kilo makarna verecekler bununla idare et. Sizde diyeceksiniz ki ya çok şükür bak AKP geldi bize bir kilo makarna verdi. O olmasaydı biz bu makarnayı da yiyemeyecektik.

Geniş düşüneceğiz, geleceğimizi düşüneceğiz, ufkumuzu değiştireceğiz. Dünya nereye gidiyor oraya bakacağız. Ülke nereye gidiyor oraya bakacağız. Şu Türkiye’nin haline bakın. Bir Allah’ın kulu okuması, yazması olan, sağlıklı düşünen bir Allah’ın kulu çıkıp bana desin ki, bu ülke çok güzel yönetiliyor. Kim diyor bu ülke güzel yönetiliyor diye? Bana göstersinler açlıktan çocukların başka bir ülkede olup olmadığını. Burası Afrika mı? Açlıktan çocuk ölüyor. Açlıktan gaziler ölüyor. Biz bunu dile getirdiğimiz zamanda rahatsız oluyorlar.

Kişi başına gelir efendim bilmem 10 bin, 12 bin dolara çıktı. İyide kişi başına gelir 10 bin dolara çıktıysa 50 lira için insan hayatını riske edip gidip Kuzey Irak’tan kaçak mazot, kaçak sigara getirsin. Şu soruyu kendinize sorun. AKP iktidara geldiğinde kaçak sigara sorunu var mıydı? Yoktu. Şimdi var. Neden? Sigarayı pahalılaştırdınız. Vergi koydunuz. Ne oldu? Dışarıda daha ucuz. Şimdi bizim komşularımızdan bazı ülkeler orada fabrika kurmuşlar Türkiye’ye satmak için. E bunu düşünmek lazım. Sonuçta kim işsiz kalıyor? Sizler işsiz kalıyorsunuz. Sizin hakkınızı biz savunuyoruz. Ama sizlerde AKP’yi nasıl iktidardan götürmeyiz, nasıl iktidarda kalır diye ayrı bir kaygı içindesiniz. Bir yanlışlık var bu işte. Bu demokrasi oyununda bir yanlışlık var. Bir akıl tutulması var. Artık ayağa kalkmanın zamanıdır. Baskı var.

Şimdi biz yeri geldiğinde en çok gazetecileri suçlarız. İyi de gazetecinin üstündeki baskıları da bilmemiz lazım. 21. yüzyılın Türkiye’sinde 97 tane gazeteci hapiste. Pes yani. Dünya ikincisiyiz. Buna demokrasimi denir? Eleştiriye tahammül edemiyor siyasi iktidar. Sayın Başkan çıktı konuştu dedi ki, iki yıldır tarım bakanıyla görüşemiyorum. Niçin? Ben eleştirdim diye. Eleştiri demokrasilerin vazgeçilmez kuralıdır. Eleştiriden bir siyaset adamı ders almak zorundadır. Benim en iyi dostum beni eleştiren kişidir. Bunu unutmayın. Ben hatamı, eksiğimi eleştiriyi okuyarak, dinleyerek öğrenirim. Vatandaş bizi eleştirirse ona kızmaya hakkımız yok. Onu başımızın üstünde taşımak durumundayız. Demek ki bir derdi var ki gelip eleştiriyor. Dertsiz insanı eleştirir mi? O açıdan eleştiriye tahammülün olmadığı bir siyasal iktidar ülkeye demokrasiyi getiremez. Ülkede sağlıklı bir çalışma ortamı sağlayamaz. Bunun mücadelesini vermek zorundayız. Onun için ayağa kalkacağız. Çiftçisi de kalkacak, işçisi de kalkacak. Efendim hayatın her alanında. Esnafı da, sanatkarı da kalkacak. Esnaf sanatkar ben perişanım diyor. Bir dönem ne diyorduk? Orta direği güçlendireceğiz. Çok şükür orta direk diye bir şey kalmadı. Kalmadı. Zaten dikkat edin bu tür politikacılar ne söylerlerse bilin ki aksini yapıyorlar. İleri demokrasi. Bilin ki artık demokrasinin üstüne Fatiha okuyacağız.

Ben efendim adil yargılamayı etkiliyormuşum. Adil bir yargılama varmış bu ülkede ben konuşarak o adil yargılamayı etkiliyormuşum. Hangi adil yargılama Allah aşkına? Hangi adil yargılama? Siyasi otoritenin emrinde olan bir yargı adil yargılama yapabilir mi? Sıkıyönetim Mahkemeleri adil yargılama yapabilir mi? Devlet Güvenlik Mahkemeleri adil yargılama yapabilir mi? Özel Yetkili Mahkemeler adil yargılama yapabilir mi? Bana bir tane demokratik ülke gösterin Özel Yetkili Mahkemesi olan. Yok böyle bir şey. Basılmamış kitap. Daha basılacak. İmhasına karar alıyorsunuz. İnsaf ya. İnsaf hangi çağda yaşıyoruz. Samimi söylüyorum Kenan Evren bile bunu yapamadı. Nasıl bir demokrasi anlayışıdır? Onun için bizim tabloları yeniden gözden geçirmemiz lazım. Duruşumuzu yeniden gözden geçirmemiz lazım. Halka yakın, halkıyla kucaklaşan, halkın terini koklayan insana bizim gitmemiz lazım. Onunla beraber olmamız lazım.

Tarım sektörü; önemli bir sektördür. Eğer bugün dünyada 1 milyon insan açlık sınırındaysa, eğer iklim değişikliği, küresel ısınmalar vs. gündemdeyse tarım alanının çok daha stratejik bir önemi olduğunu hepimizin kabul etmesi lazım. Kendimiz üretmeliyiz, kendimiz kazanmalıyız. Sayın Başkan tarım ürünleri, gıda ürünlerinde yaptığımız ithalat rakamlarını verdi. Milyonlarca dolar. Ete verdiğimiz para milyonlarca dolar. Samimi söylüyorum o teşvikin yarısını bizim köylüye verselerdi, bizim çiftçimize verselerdi, bizim besicimize verselerdi değil Türkiye’yi biz Ortadoğu’yu beslerdik.

Gidiyoruz çiftçiye efendim, oyumu AKP’ye verdim. Ama perişanım. Niye perişansın kardeşim? Emekli; hakkını en çok biz savunuyoruz, büyük bir kısmı gitti AKP’ye oy verdi. Şimdi bağırıyorlar, efendim biz mahvolduk, bizim yasamız ne zaman çıkacak?

Geçen gün geldi birisi, biz emekliyiz, durumumuz kötü, dedim bakın doğruyu söylemiyorsunuz. Siz her gün Porsche binip geziyorsunuz. Durumunuz çok iyi. Altınızda Mercedes’ler, Audi’ler var. Böyle yoksul numarası, geçinemiyorum numarası yapıyorsunuz. Böyle bir numara olmasa AKP’ye oy vermezsiniz ya. Yıllardır sizi kandırıyor. Kandırıyor, sizde gidiyorsunuz her seferinde oy veriyorsunuz. Kusura bakmayın.

Hak arayacaksınız, hak. Kişi hakkını arayacak. Nasıl hakkını arayacak? Yürüyerek arayacak. Demokrasilerde böyledir. Oy vermeyerek arayacak. Demokrasilerde budur. Yoksa gidin cam-çerçeve kırın diye bir şey söylediğimiz yok. Hak aramanın suç olduğu bir dönemden geçiyoruz. Unutmayın. Buna en yakın tanık Tekel işçileridir. Hak arıyor. Yolsuzluk yapmadı. Rüşvet yemedi bu insanlar. Çiftçi, gerçekten alın teri döküyor. Yılda ortalama 8 milyar dolar, altını çiziyorum. 8 milyar dolar çiftçinin tükettiği mazottan vergi alınıyor. 8 milyar dolar vergi alınıyor. Efendim, biz mazota destek veriyoruz. Ne kadar veriyorlar biliyor musunuz? 550 milyon dolar. 8 milyar, 550 milyar dolar. Ne desteği kardeşim. Sen boğazını sıkmışsın. Perişan etmişsin. İşte bak kaçak mazot bu nedenle geliyor bu ülkeye.

Van’da bir yargıçla konuşuyordum, Van’ın kurtuluş törenlerine gitmiştim. Vali Beyin odasında sohbet ediyoruz. Mazot kaçakçılığını kaçakçı olarak görmüyor diyor bu memleketin insanı. Van’ın insanı. Bunlar kendilerine biz mazot kaçakçılığı yapıyoruz demiyorlar. Geliyor, jandarma yakalıyor, önüme geliyor soruyorum duruşmada, mesleğin nedir? Ben diyor mazotçuyum diyor. O kadar. Kaçakçıyım demiyor. Mazotçuyum diyor. Onunla geçiniyorum diyor.

İşsizlik bu haldeyken, yoksulluk bu haldeyken ne yapsın adam? Ne yaptık sonunda? Gönderdik uçaklarımızı 35 kişiyi imha ettik. Dün bir açıklama geldi, 35 değilmiş 34’müş. Nasıl bir devlet yönetimi arkadaşlar?

Yeniden şapkamızı önümüze koyup düşünmek durumundayız. Bu ülkenin sağlığı için, bu ülkenin selameti için, bu ülkenin geleceği için ve en önemlisi çocuklarımızın geleceği için. Bizi konuşturmuyorlar, siz hiç meraklanmayın. Biz sonuna kadar konuşacağız. Siz hiç merak etmeyin biz sonuna kadar mücadele edeceğiz. Öyle fezleke gelmiş, fezleke gitmiş bunlar vız gelir tırıs geçer. Yeri zamanı gelirse sözüm var bu millete, yeri zamanı gelirse hapse girmekten de korkmam. Yeter ki, bu ülkede halkın yanında olmayı sürdürelim. Bunu sürdürdüğümüz sürece hiç çekinmeyin. Çekinmeyeceğiz. Kimse bize diz çöktüremez. Kimse bize bir şeyleri empoze edemez. Diz çökeceğimiz yer halkın karşısıdır. Önünde eğileceğimiz yer bu millettir.

Değerli arkadaşlarım, biliyorum biraz sitemim oldu. Birazda kendi düşüncelerimiz. Kısaca bir şeyden daha bahsedip, sözlerime son vereyim. Demokrasi ve özgürlük her ülkenin ulaşmak ve ayrıca varsa bunu geliştirmekle yükümlü olduğu bir alandır. Hukukun üstünlüğü kavramı demokrasi ve özgürlüğün olduğu ülkelerde anlam ifade eder. Demokrasi ve özgürlük yoksa kişilerin iradesi baskı altına alınıyorsa, irade tutsak ediliyorsa bu olmaz.

Bakın seçim oldu. 8 milletvekili hapiste. Bu 8 milletvekili aday olurken gittiler Cumhuriyet Savcılığına, dediler ki, ben milletvekili olmak istiyorum. Ben olabilir miyim, olamaz mıyım? Olabilirsem bana bir temiz kağıdı verin. Temiz kağıdı verdi savcılık. Sen milletvekili olabilirsin, hiçbir engel yok. Sonra bunlar alındı. Yüksek Seçim Kuruluna gönderildi. Orada hep üst yargıçlar var. Onlarda baktılar dosyalara, evet bunlar milletvekili olabilir dediler. O da çıktı Resmi Gazeteye gönderildi, orada da yayınlandı. Seçim oldu. Milletvekilleri seçildi. Ama diyorlar ki, kusura bakmayın siz hapisteydiniz hapiste kalmaya devam edeceksiniz. Neye göre? Bana bir hukuk maddesi göstersinler. Ceza Kanununun şu maddesine göre ben bunları içeride tutuyorum diye. İçeride tutulma gerekçeleri sadece yargıcın takdiri. O kadar.

Anayasanın 90. maddesi der ki, uluslararası anlaşmalar iç hukukun üstündedir. Biz Birleşmiş Milletler sözleşmesini imzalamışız. Avrupa İnsan Hakları sözleşmesini imzalamışız. Birleşmiş Milletler Medeni ve Haklar sözleşmesi. Bu sözleşmelere göre bu milletvekillerinin gelip yemin edip yasama görevine başlamaları gerekiyor. Uluslararası sözleşmeleri de ve Anayasayı da uygulamıyoruz.

O zaman milli irade nerede kaldı? Vatandaşın oyu nerede kaldı? Demek ki, biz demokrasiyi sağlamış değiliz. Demokrasicilik oynuyoruz. Böyle bir anlayış olamaz. Biz demiyoruz bakın bunlar yargılanmasın, altını çiziyorum özenle. Yargılanabilirler. Davaları devam edebilir. Hiçbir tereddüdümüz yok orada. Ama bunlar halkın iradesine uygun olarak parlamentoya gelip görevlerine devam etsinler. Biz bunların dokunulmazlığı da olsun demiyoruz ayrıca. Dokunulmazlıkları zaten yok. Olsunda demiyoruz. Görev yapmaları engellenmesin diyoruz. Gelsinler görev yapsınlar. Bunların görev yapmaları milli iradenin bir gereğidir. Ama bu olmuyor.

Anayasa değişiklikleri gündemde arkadaşlar. Anayasada şöyle bir cümle var. Basın hürdür, sansür edilemez. Gidelim sokakta vatandaşa soralım. Bu ülkede basın hür mü? Herkes bilir ki, hür değil. Hür değil. Bunu biz söylemiyoruz. Basın mensuplarının kendisi söylüyor.

Peki, yeni Anayasada ne yazacağız? Farklı bir şey mi yazacağız? Yok, aynı şeyi yazacağız. Basın hürdür sansür edilemez yerine, belki oturalım ya yeni bir cümle kuralım buraya, medya özgürdür sansür edilemez. Belki öyle bir cümle yazarız. Evrensel hukukun bir gereğidir zaten bu. Önemli olan alt hukuk normlarının değişmesidir. %10 seçim barajı Türkiye’nin bir demokrasi ayıbıdır. Bunun kalkması lazım. Niye kalkmıyor arkadaşlar? Sayın Genel Başkanlar burada. %10 seçim barajı koyuyorsunuz. Bana bir demokratik ülke gösterin %10 seçim barajı olan. Almanya mı, Fransa mı, Japonya mı, Amerika mı, Rusya mı? Yok, böyle bir şey. Ben başka partiye oy vereceğim, başka parti benim adıma milletvekili çıkaracak. Buna da demokrasi diyeceğiz.

Yok, arkadaşlar, bunlar doğru değil. Demokrasinin olmadığı yerde tarımın sorunları çözülmez. Demokrasinin olmadığı yerde işçinin sorunları çözülmez. Demokrasinin olmadığı yerde emeklinin sorunları çözülmez. Demokrasinin olmadığı yerde ben parasız eğitim istiyorum diyen üniversite öğrencisi aylarca hapiste yatar.

Onun için biz demokrasiyi ve özgürlüğü her zaman her yerde söyleyeceğiz. Benim söylemem yetmiyor. Bu salonda oturanlarında söylemesi yetmiyor. Bu coğrafyada herkesin demokrasi ve özgürlük istemesi lazım. Herkesin ve hepimizin de daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük diye yola çıkmamız lazım ki, sesimizi rahat dile getirelim.

Bunu yapabildiğimiz zaman Türkiye asıl o zaman çağdaş bir ülke olur. O zaman bakanlar Sayın Yetkin’in arkasında koşarlar. Efendim, sizin bir sorununuz var mı, biz çözelim diye. Baskıcı yönetimlerde de onlar bakanlarla görüşüp acaba derdimizi anlatabilir miyiz derken onlar elinin tersiyle bir dakika, sen beni eleştiriyorsun, kusura bakma. Beni göklere çıkar ben seni yanıma alırım. Bu anlayış doğru bir anlayış değildir.

Daha özgürlükçü, daha demokrat, kadın-erkek eşitliğinin sağlandığı, üniversitelerin özerk olduğu, üniversitelerin özgür olduğu, her türlü düşüncenin altını çiziyorum, her düşüncenin bu ülkede özgürce dillendirildiği çağdaş bir Türkiye dileğiyle hepinize saygılar sunuyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder