9 Ağustos 2011 Salı

Öztrak: Hükümet işçinin parasıyla krizi aşmaya çalışıyor, böylece krizin yükünü emekçinin sırtına yıkıyor

Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak, “Hükümet işsizlik sigortası fonunun dövizini satarak, işçinin parasıyla krizi aşmaya çalışıyor, böylece krizin yükünü emekçinin sırtına yıkıyor” diye uyardı

Yazılıl bir açıklama yapan Faik Öztrak, “Başbakan ‘bu seferki kriz teğet bile geçmeyecek’ derken, borsa neden en büyük düşüşü yaşadı” diye de sordu.

Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak’ın yazılı açıklaması şöyle ;

“ABD ekonomisinde beklenen canlanmanın olmaması ve notunun indirilmesi, Avrupa’da borç krizinin yayılması ihtimalinin kuvvetlenmesiyle birlikte küresel ekonomideki kırılganlıklar yeniden farkedilmiş ve ikinci dip korkusu canlanmıştır.

Tüm dünyada borsalar Pazartesi itibariyle ciddi kayıplar vermiştir. Ancak bir ekonomi vardır ki borsası en sert düşüşü yaşamıştır. Bu ekonomi, Başbakanının “bu seferki teğet bile geçmeyecek” dediği Türkiye’dir. Krizin teğet bile geçmeyeceği bir ekonomide bu düşüş neden?

Haftanın ilk iş gününde borsa % 7,1 oranında değer yitirmiş ve bir günde Avrupa’da en çok değer kaybını yaşayan borsa olmuştur. Yine son bir haftada İMKB % 18 değer kaybetmiş ve ekonomisi tamamen iflas etmiş Yunan borsası ile birlikte en çok değer kaybeden borsalardan birisi olmuştur. Türk borsasının kredi notu indirilen ABD’den, ya da Avrupa borç krizinde adı geçen ülkelerin borsalarından daha sert düşmesi neyle açıklanabilir?

Herşeyden önce Hükümetin ve ekonomi yönetimindeki kurumların son dönemde birbirleriyle çelişen beyanlarının yol açtığı kafa karışıklığı bu sert düşüşte önemli rol oynamıştır.

Diğer taraftan seçim öncesinde hovardaca tüketilen ekonomideki oyun alanı bu gün alınan önlemlerin güvenilirliği konusunda soru işaretlerine yol açmaktadır.

Öte yandan Hükümet, emekçinin ve işçinin parasıyla krizi aşmaya çalışmakta, emekçinin zor günleri için oluşturulan İşsizlik Sigortası Fonu’nun dövizleri ülkeden çıkan yabancı sermayenin neden olduğu döviz ihtiyacı karşılanmak üzere kullanılmaktadır.

Yapılan açıklamalar, İşsizlik Sigortası Fonundan son iki günde 160 milyon dolardan fazla döviz satıldığını ortaya koymaktadır. Bu miktar, Merkez Bankasının iki günde kendi rezervlerinden piyasaya sattığı dövizden daha fazladır.

İşsizlik Sigortası Fonu aracılığıyla yapılan bu müdahale Hükümetin krizin yükünü kimin sırtına yıkmak istediğini açıkça göstermektedir.

Merkez Bankasının küresel krize karşı almış olduğu son önlemler de içinden geçilen uluslararası konjonktür ve Türkiye ekonomisinin temel kırılganlıkları dikkate alındığında oldukça risklidir. Küresel likidite bolluğunun süreceği, sıcak paranın bizim gibi ekonomilere akacağı varsayımıyla cari açığı, enflasyonu ve finansal istikrarı geri plana atan bir önlem paketinin ne ölçüde inandırıcı olduğu piyasalardaki sert hareketlerden görülmektedir.

Bu yılın ilk üç ayında ekonomi %11 büyümüştür. Öncü göstergeler ikinci üç ayda da % 7–8 civarında bir büyümenin olası olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla yılın ilk altı ayında büyüme, % 9 civarında gerçekleşecektir. 2011 yılının ikinci yarısında sadece % 2,5 civarında bir büyüme yaşansa bile 2011 büyümesinin % 5,5’in altına düşmeyeceği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Merkez Bankasının amaç fonksiyonunda büyümeyi öncelikli hale getirecek ve bu konuda kaygılanmasını haklı kılacak işaretler şu an itibariyle bulunmamaktadır. Nitekim daha geçtiğimiz haftaya kadar büyümenin kontrollü bir şekilde düşürülerek cari açık üzerinde yarattığı baskıyı hafifletmek üzere sıkılaştırılmış bir para politikası çerçevesini de bizzat Merkez Bankası uygulamıştır. Ancak Merkez Bankası geçtiğimiz Perşembe aldığı kararlarla bu politika çerçevesini terk ettiğini ilan etmiştir. Yine bu çerçevede Merkez Bankası önümüzdeki günlerde faizleri daha da aşağı çekebileceğinin sinyallerini vermiştir.

Merkez Bankası iç talebi desteklemek üzere politika faizini % 5,75’e çekerken, gecelik borçlanma faizini % 1,5’den % 5’e çıkarmıştır. Bu Merkez Bankasına para satmak isteyecek spekülatif yabancı sermayenin getirisinin 3 kattan fazla artırılması anlamına gelmektedir. Şu anda uluslararası piyasalarda risk iştahı kaybolmuş olmakla birlikte özellikle ABD ve Avrupa Merkez Bankalarının niceliksel genişlemeye gitmesi durumunda bu hamle spekülatif sermaye hareketlerini Türkiye’ye davet etmek anlamına gelmektedir. Bu durumda bir yandan iç talep ve tüketim teşvik edilirken; diğer yandan spekülatif sermaye Türkiye’ye davet edilerek TL’nin değerlenmesinin yolu açılmaktadır. Faiz politikasındaki bu değişimin her iki kanaldan etkisi dış dengenin daha da bozulmasıdır.

Hâlihazırda bu yılın ilk yarısında 45 milyar dolar, yılın ikinci yarısında ise 30 milyar dolar civarında bir cari açığın verileceği anlaşılmaktadır. Merkez Bankası Başkanın son açıklamaları da bu tahmini desteklemektedir. Milli gelire oran olarak % 9 civarında bir cari açık Türkiye tarihinde bir rekordur. Türkiye kendi benzerleri içinde de en yüksek cari açığa sahip ekonomi konumundadır. Bu kadar yüksek cari açığa karşın Türkiye’nin rezervleri gerek kısa vadeli borçlarına, gerekse ithalatına oran olarak benzerleri içinde düşük bir orana sahiptir. Nitekim ekonomideki bu kırılganlıklar Merkez Bankasının döviz satma kararına rağmen Türk Lirasını, Güney Afrika para birimi ZAR ile birlikte, uluslararası risk algılamasındaki değişimlere karşı en zayıf para birimi haline gelmesini önleyememektedir. TL’nin son dönemde kur sepeti karşısındaki hızlı değer kaybına bir de bu pencereden bakmakta yarar vardır.

Piyasalarda yaşanan sert hareketler orta vadede her şey yerine oturur diyerek geçiştirilemez. Bu hareketlerin etkisi kalıcı olabilir. Türkiye’yi biran önce krizden en fazla etkilenen ekonomilerin arasından çıkaracak bütüncül önlemlere bu gün her zamandan fazla ihtiyaç bulunmaktadır”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder