26 Ağustos 2011 Cuma

Gürsel Tekin: “Türkiye yanıyor, bu kadar sorun varken, dedikodu haberleri manşetlere taşınabilir mi?”

Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin, ”Tarık Şengül’ün rüşveti teklif eden iş adamına aracı olan kişi için ‘CHP’de tenzili rütbeye uğramış bir yönetici’ tanımlamasıyla sizi kastettiği iddiası var. Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?’‘ sorusu üzerine haberin çok çirkin olduğunu ifade ederek, bu haberi yapanlarla yargıda hesaplaşacaklarını söyledi.

Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu ile birlikte İstanbul’da katıldığı iftarda gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Tekin, İstanbul’da 3,5 yıl imar rantlarıyla mücadele ettiğini, Ankara’daki plan tadilinin ilçe belediyelerinin yetkisinde olmadığını herkesin çok iyi bildiğini belirterek, ”Orada bir plan uygulamasında bir sıkıntı varsa, bunun sorumlusu Ankara Büyükşehir Belediyesidir. Bu olayla ilgili uzaktan yakından en ufak bir ilgim ya da dahlim yok. Yargıya başvuracağım ve yarın basın toplantısıyla bütün kamuoyuna anlatacağım. Çok çirkin, haberin yapılışı da çirkin. O iddiaların hepsini söyleyenlerle de hesaplaşacağım” dedi.

”Bu haberlerin Kılıçdaroğlu ile aranızı açtığı yönünde iddialar var” denilmesi üzerine Tekin, şöyle konuştu:

”Hayır, Sayın Kılıçdaroğlu ile aramızda öyle bir şey olabilir mi? Ortada bir mevzu yok ki… Bu mevzuyu söyleyenlerin ortaya bir belge koyması lazım. Benim ya da ilçe belediyesinin böyle bir plan yapma yetkisi olabilir mi? Uzaktan yakından ilgisi yok, çirkin, içe dönük bir saldırı, bu saldırının mutlaka hesabı sorulacak. Seçim döneminde defalarca söyledim. İstanbul dahil olmak üzere Türkiye’deki imar yolsuzluğunda elde edilen rantların tamamının belgesi bende. Eğer o gazetenin yüreği yetiyorsa dedikodu değil, belgeli haberleri yarından itibaren kendilerine verebilirim, manşetlerine taşıyabilecekler mi? CHP bundan sonra bu tür çirkin saldırılar karşısında suskun kalmayacak, herkes haddini bilecektir. En azından bizlere sorulur, genel başkanımıza sorulurdu. Yani Türkiye yanıyor, bu kadar sorun varken, dedikodu haberleri manşetlere taşınabilir mi? Bu nasıl gazeteciliktir, nasıl bir anlayıştır? Bunu kabul etmek mümkün değildir. Bundan sonra bu tür saldırılarda CHP olarak her türlü önlemi alacağız.”

İftara, İstanbul Milletvekili Oktay Ekşi ve İstanbul İl Başkanı Bahri Şahin de katıldı.

18 Ağustos 2011 Perşembe

Birgül Ayman Gürel: “Sayın Başbakan vicdanınız rahat mı? Geceleri rahat uyku uyuyabiliyor musunuz?”

Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Birgül Ayman Gürel MYK toplantısı sonrası terör ve terörist saldırıyla ilgili açıklamalarda bulundu

Değerli Basın Mensupları,

Terör eylemlerinin son aylarda nasıl bir tırmanış içinde olduğunu hepiniz biliyorsunuz. Dün Çukurca’da meydana gelen saldırı, bölücü terörün hangi boyutlara tırmandırılmak istendiğinin açık bir göstergesidir.

Son 1,5 ayda 42 şehit verdik.

“Kanları yerde kalmayacak” nutukları annelerin gözyaşını dindirmiyor.

Babaların yüreğindeki yangını soğutmuyor.

Biri olanların hesabını vermelidir.

Halka bunun hesabını verecek bir tek mercii vardır, o da Hükümettir.

Sayın Başbakan, miting meydanlarında, “Fırat kenarında dul bir kadının koyununu kurt kapsa, Allah onun hesabını Ömer’den sorar” düsturuyla hareket edeceklerini söylüyordu.

Biz şimdi yavrularını teröre kurban veren analar, babalar, dullar, yetimler adına soruyoruz:

Sayın Başbakan vicdanınız rahat mı?

Geceleri rahat uyku uyuyabiliyor musunuz?

Kendi çocuklarınızın, torunlarınızın yüzüne bakabiliyor musunuz?

Hükümet, işin bu noktaya gelmesinde doğrudan sorumludur ve kusurludur.

Birinci sorun, hükümetin terörle mücadeleyi hiçbir zaman birinci önceliği olarak görmemesidir. Türkiye’nin son 30 yıldır en büyük sorunu olan terör konusunda Hükümet Programında tek satır yoktur.

Sayın Başbakan, bayramdan sonra yepyeni bir strateji uygulayacaklarını söylüyor. Peki, eski stratejinize ne oldu? Biz söyleyelim: bu Hükümetin 8 yıldır, bir terörle mücadele stratejisi olmamıştır.

Sayın Başbakan kendi devletiyle cebelleştiği kadar terörü sorun edinseydi, bu olayı sıfır noktasından buralara taşımazdı.

İkinci sorun, Sayın Başbakan’ın, terörist başıyla yürüttüğü müzakerelere bel bağlayarak; devlet olmanın gereklerini ihmal etmesidir.

Önce bunu yadsıdılar. . Bunu ifade edenlere “şerefsiz” dediler. Sonra “tabii ki devlet görüşür” diye ikrar ettiler.

Üçüncü sorun; terör örgütü, saldırılarını yoğunlaştıracağını baştan ilan ettiği halde, Sayın Başbakan’ın sergilediği aymazlıktır.

Çocuklar can verirken; “mübarek ramazan ayıdır sabrediyoruz” diyor. “Hele bir bayram gelsin canlarına okuyacağım” diyor.

Bu kadar can yakan bir meselede bile din istismarcılığına sığınıyor. Terör örgütü, çok değil bir gün sonra, Çukurca’da Başbakan’a meydan okurcasına askerlerimize saldırıyor.

Bu sözün bir tek anlamı var: Sayın Başbakan mental olarak çökmüştür. Hükümet bu davayı kaybetmiştir. Hem de şimdi değil; Habur kapısında terör örgütü temsilcilerini neredeyse devlet töreniyle karşıladığı gün kaybetmiştir.

O fotoğraf ulusun zihnine çakılıp kalmıştır.

O fotoğraf, bölücü terör için de bir milat olmuştur.

Uçaklarımız dün gece teröristlerin kamplarını vurdu.

Şayet bu bir çözüm idiyse şimdiye kadar neden vurmadınız? Değilse acılı halkı bu tür sonuçsuz operasyonlarla avutmaya utanmıyor musunuz ? Neden sonuçsuz diyoruz: Çünkü o kamplara defalarca hava saldırısı yapıldı ve bir sonuç alınmadı.

Kimse kimseyi kandırmasın. Mehmetçiği şehit edenler Türkiye topraklarında ellerini kollarını sallaya sallaya dolaşıyorlar ve siz onları yakalayamıyorsunuz.

Değerli Basın Mensupları,

CHP olarak biz, bu hükümete, terörle mücadele konusunda daima destek verdik. Bu görevin gerçekleştirilmesinde ne düşünüyor, ne tasarlıyorlarsa biz yine destek olmaya hazırız.

Ancak, 8 yıllık bir iktidara, sen bu konuda şimdiye kadar ne yaptın deme hakkımız da vardır.

Bazı çevrelerde, “devletimiz güçlüdür, bu tür saldırılara asla boyun eğmez” rahatlığının egemen olduğunu görüyoruz.

Bu anlaşılmaz bir yaklaşımdır.

Olayın özünü anlamaktan uzak bir yaklaşımdır.

Terör örgütünün Türk ordusunu yenmek gibi bir düşüncesi ve hesabı zaten yoktur.

Onlar için önemli olan eylem yapabiliyor olmaları ve bu eylemlerin psikolojik sonuçlarıdır.

Dolayısıyla, devlet ne yapıp edip, bu şer yuvalarını dağıtmalı, bu şer örgütünü eylem yapamaz hale getirmelidir.

Hükümete düşen görev budur.

Meclisten ne tür bir yetki gerekiyorsa, ona da varız.

Sayın Cumhurbaşkanı’nın, MGK toplantılarından sonra, Ana muhalefet liderine de bilgi verme kararını memnuniyetle karşılıyoruz.

Dileriz bu yaklaşım hükümet için de iyi bir örnek olur.

Bu sorun ulusal bir sorundur. Üzerinde siyasal polemik yapmamak gereken bir sorundur.

Hepinize saygılar sunuyorum

CHP'NİN PARTİ SÖZCÜSÜ BİRGÜL AYMAN GÜLER


CHP’de MYK değişikliğiyle birlikte sözcü de değişti. Önceki MYK’da Genel Sekreter Bihlun Tamaylıgil’in yürüttüğü sözcülük görevini yeni MYK’da Genel Başkan Yardımcısı Birgül Ayman Güler üstlenecek. Ayman, bugünkü toplantıya ilişkin ilk açıklamasını saat 15.00’te yapacak.

17 Ağustos 2011 Çarşamba

İŞTE CHP'NİN YENİ MYK'SI

Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun belirlediği CHP'nin MYK'sı şöyle oluştu;

Nihat Matkap
Örgütlenme Ve Örgüt Yönetimlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı

Erdoğan Toprak
İdari Ve Mali İşlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı

Atilla Emek
Seçim Ve Hukuk İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı

Gürsel Tekin
Tanıtım, Basın Ve Propagandadan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı

Gökhan Günaydın
Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı

Yakup Akkaya
İşçi Memur Sendikaları, Emekliler Ve Emek Bürolarıyla Sendikaları, Meslek İşveren Kuruluşları Ve Diğer Sivil Toplum Kuruluşlarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı

Faruk Loğoğlu
Dış İlişkiler Ve Yurtdışı Örgütlenmelerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı

Birgül Ayman Güler
Kadın Örgütlenmesi Ve Kadın Kollarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı

M. Zeki Gündüz
Gençlik Örgütlenmesi Ve Gençlik Kollarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı

Faik Öztrak
Ekonomik Ve Mali Politikalardan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı

Ayten Kayalı
Halkla İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı

Sencer Ayata
Ar-Ge; Bykp’den Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı

Perihan Sarı
Partiiçi Eğitimden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı

Mehmet Emrehan Halıcı
Bilgi Ve İletişim Teknolojilerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı

Sezgin Tanrıkulu
İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı

Bihlun Tamaylıgil
Genel Sekreter

KEMAL KILIÇDAROĞLU, MYK'DA DEĞİŞİKLİK YAPTI


CHP MYK yenilendi. Yeni MYK'da 15 genel başkan yardımcısı ve bir genel sekreter var. Örgütlerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin'in yerine Nihat Matkap getirildi. Bihlun Tamayligil genel sekreterlik görevini korudu.

Yeni MYK'da 5 isim yerini korudu, 9 yeni isim MYK'ya girdi.

Sezgin Tanrıkulu, Erdoğan Toprak, Sencer Ayata, Gürsel Tekin, Faik Öztrak MYK'da yerini koruyan isimler oldu.

Hurşit Güneş, Süheyl Batum, Umut Oran, İzzet Çetin, Sina Kaleli, Perihan Sarı ve Engin Altay yeni MYK'da yer almadı.

Nihat Matkap, Yakup Akkaya, Atilla Emek ve Gökhan Günaydın MYK'ya yeni giren isimlerden bazıları...

İşte yeni görevlendirmeler:
Örgütten Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı: Nihat Matkap
Bihlun Tamayligil: Genel Sekreter
Basın ve Propagandadan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı:Gürsel Tekin
Osman Korutürk görevini Faruk Loğoğlu'na devretti

13 Ağustos 2011 Cumartesi

Kemal Kılıçdaroğlu: Kim haksızlığa uğradığını söylüyorsa ve hukuk gerçek anlamda çalışmıyorsa, biz buna karşısındayız.


Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, ”Türkiye Cumhuriyeti, kendi komşusunun içişlerine karışmamalı. Tehdit ve şantaj söylemleri geliştirmemeli. Bu Türkiye’ye yakışmıyor” dedi.

Kılıçdaroğlu, Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) Bahçelievler Şeyh Zayed Çocuk Yuvasını ziyaret etti. Yuvaya gelişinde müdire Emel Alanyalıoğlu tarafından karşılanan Kılıçdaroğlu, ilk önce 0-2 Yaş Bebek Ünitesini gezdi.

Alanyalıoğlu’nun ünite hakkında bilgi verdiği Kılıçdaroğlu, burada çocukları kucağına alarak sevdi. Bebeklerle fotoğraf da çektiren Kılıçdaroğlu, onlara oyuncak dağıttı. Kılıçdaroğlu, daha sonra yürüyerek geçtiği 0-6 yaş Özürlü Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi’ni gezdi.

7-12 yaş arası çocukların bulunduğu Sevgi Evleri’ni de gezen Kılıçdaroğlu’na, ziyareti sırasında Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran, Genel Sekreter Bihlun Tamaylıgil, Süleyman Çelebi’nin de aralarında bulunduğu bazı milletvekilleri, İstanbul İl Başkanı Bahri Şahin ve diğer ilgililer eşlik etti.

TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKASI
Ziyaret sonrası basın mensuplarının güncel konulara ilişkin sorularını da yanıtlayan Kılıçdaroğlu, emekli Büyükelçi İnal Batu’nun, ”Baas rejimine yakınlık duymak CHP’ye yakışmaz” dediğinin hatırlatılması üzerine, bütün ülkelere, Ortadoğu halklarına özgürlük ve barış gitmesini istediklerini söyledi.

Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:

”Biz hiçbir ülkenin yönetimine ve rejimine destek vermiyoruz. Konunun saptırılmaması gerekiyor. Türkiye Cumhuriyeti, kendi komşusunun içişlerine karışmamalı. Tehdit ve şantaj söylemleri geliştirmemeli. Bu Türkiye’ye yakışmıyor. Türkiye, kendi bölgesinin lider ülkesi olacaksa, lider ülke gibi davranmalı ve buna uygun politikalar geliştirmeli. Elbette ki o ülkelere karşı gözü kapalı olmamalı, elbette ki o ülkelerdeki sorunları, izlememek gibi bir tutum takınmamalıdır. Ülkenin içişlerine bakmalı, tutumunu takınmalı, söylemini geliştirmeli ama bunun Türkiye’ye yakışır bir tarzda olması lazım. ‘Sabrımızın sonuna geldik. Buyurun bundan sonra ne söyleyeceksiniz?’ Biz bu söylemin hatalı olduğunu söyledik.”

Türkiye kendi komşularıyla ilgili olarak bir politika geliştirecekse, bu politikayı özgür iradesiyle geliştirmesi gerektiğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, ”Bu politika, batının egemen güçlerinin dayattığı bir politika olmamalı. Bu Türkiye’ye yakışmıyor. Türkiye’nin kuruluş iradesine yakışmıyor. Bütün mazlum ülkeler Türkiye’yi örnek almışlardır. Şimdi biz mazlum ülkelere örnek olmak yerine egemen ülkelerin taşeronluğuna soyunuyoruz. Bu doğru değildir. Biz şu veya bu rejime değil, biz demokrasiye, özgürlüğe, insan haklarına saygı duyan her rejimi destekleriz. Bunlara destek vermeyenlere de destek vermeyiz” şeklinde konuştu.

Suriye ile ilgili hükümetin politikalarını destekleyen açıklamaların olduğu hatırlatılan Kılıçdaroğlu, herkesin kendileri gibi düşünmek zorunda olmadığını belirterek, ”Bizim düşündüklerimiz belli, defalarca söyledik” dedi.

TUTUKLU MİLLETVEKİLLERİNİN DURUMU
CHP milletvekillerinin, İzmir Milletvekili Mustafa Balbay ile Zonguldak Milletvekili Mehmet Haberal’ın da sanıkları arasında bulunduğu ikinci ”Ergenekon” davasına destek vermek üzere Silivri’ye gitmesini nasıl değerlendirdiği sorulan Kılıçdaroğlu, milletvekillerinin desteğinin devam ettiğini ve her zaman devam edeceğini söyledi.

Kılıçdaroğlu, hiçbir zaman yargılama yapılmamasını söylemediklerini ifade ederek, şunları kaydetti:

”Bizim üzerinde özenle durduğumuz bir nokta var. Yargılamalar hukuk sistemi içinde, hukukun üstünlüğü kuralları içinde yapılmalı. Yargılamaların, 12 Eylül ürünü olan özel yetkili mahkemelerde yapılmaması lazım. Herhangi bir yurttaşımız suç işlediğinde veya böyle bir sanık durumuna düştüğünde kendisi özel yetkili mahkeme tarafından alınır, dosyaya gizlilik kararı konulursa, avukatı dahil niçin içeri alındığını bilmez. Bu doğru değildir. 21. yüzyıl Türkiyesine ortaçağ yöntemlerine uygun bir yargılama sistemi yakışmıyor. Bu nedenle ‘özel yetkili mahkemeler olmasın, kaldırılsın’ dedik. Biz bu tür yargılamalara karşı çıkıyoruz. Bu davaları yakından takip ediyoruz. Orada iki milletvekili arkadaşımızın olmasının ötesinde, biz evrensel hukukun Türkiye’de çalışabileceği, demokrasinin egemen olduğu bir ülke istiyoruz.”

Kılıçdaroğlu, ”Aynı süreç, Deniz Feneri soruşturmasıyla ilgili başlamış durumda. Bununla ilgili aynı şeyi mi düşünüyorsunuz?” şeklindeki soruya da şu yanıtı verdi:

”Biz herkes için düşünüyoruz. Biz kim haksızlığa uğradığını söylüyorsa, hukuk eğer gerçek anlamda çalışmıyorsa, üstünlerin hukuku çalışıyorsa, biz onlara karşıyız. Bu davanın a kişisiyle b kişisiyle, a konusuyla b konusu olması çok önemli değil. Önemli olan hukukun üstünlüğünün her ortamda savunulmasıdır.”

Balbay’ın dün yapılan duruşmada milletvekili yemini etmesini değerlendirmesi de istenen Kılıçdaroğlu, ”E güzel. Demek ki yeminin sadece TBMM’deki kürsüde olması gerekmiyor. Sayın Balbay, bir başka kürsüde de sanık kürsüsünde yemin etti” dedi.

Bu yeminin geçerli olup olmadığı sorulan Kılıçdaroğlu, bunun geçerli olmadığını ve yeminin parlamentoda edilmesi gerektiğini sözlerine ekledi.

10 Ağustos 2011 Çarşamba

Kemal Kılıçdaroğlu: “Sabrın sonunda ne yapacak Hükümet, askeri müdahale mi yapacak Suriye’ye?”




Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, AKP’nin dış politikasıyla Türkiye’nin Batılı egemen güçlerin Orta Doğu’daki sözcüsü konumuna geldiğini dile getirirken Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Suriye konusunda yaptığı “Sabrımızın sonuna geldik” açıklamasına tepki göstererek “Bu sabrın sonunda ne yapacak Hükümet, askeri müdahale mi yapacak Suriye’ye?” diye sordu.

Kılıçdaroğlu, Suriye’deki bir huzursuzluk ve kargaşanın Türkiye’ye yansıyabileceğini dile getirerek “Suriye’deki ciddi bir karışıklık eğer Türkiye’ye sıçrarsa bunun sorumlusu AKP iktidarı olacaktır” dedi.

Kılıçdaroğlu, CHP Genel Merkezi’nde bir grup atanamayan öğretmenle görüştü. Görüşmenin ardından gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtlayan Kılıçdaroğlu, Suriye konusunda yükselen tansiyon ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun bu ülkeye ziyaretini değerlendirdi. AKP’nin dış politikada “sıfır sorun” politikası izlediğini beyan ettiğini, Suriye’yle karşılıklı vizelerin kaldırıldığını ve Suriye’yle sıcak ilişkiler kurulduğunu anımsatan Kılıçdaroğlu, “Fakat ne olduysa Batılı egemen güçlerin devreye girmesi sonucu bu ilişki birdenbire bozuldu. Şimdi Suriye neredeyse bizim Orta Doğu’daki en büyük düşmanımız konumuna geldi” dedi.

“MAALESEF BATI’NIN ORTA DOĞU’DAKİ SÖZCÜSÜ KONUMUNA GELDİK”
Orta Doğu halklarının daha fazla özgürlüğe ve demokrasiye ihtiyacı olduğunu, demokrasi ve özgürlük bağlamında Türkiye’nin her türlü katkıyı yapması gerektiğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, “Ama hiçbir ülkenin içişlerini Türkiye’nin iç işiymiş gibi algılama hatasına düşmemelidir. Dış politika, iç politikaya alet edilemeyecek kadar ciddi bir iştir. Dış politika sabır, tutarlılık ister, Türkiye’nin egemen güçlerce maşa gibi kullanılmamasını ister. Ama maalesef Batılı egemen güçlerin Orta Doğu’daki sözcüsü konumuna geldik. Bütün komşularımızla ilişkilerimiz bozuldu” diye konuştu.

“DIŞ POLİTİKA ROMANTİZM ÜZERİNE KURULMAZ”
Suriye’nin Orta Doğu’nun sıradan bir ülkesi olmadığını, Suriye’deki bir huzursuzluk ve kargaşanın Türkiye’ye yansıyabileceğini dile getiren Kılıçdaroğlu, “Türkiye’nin bu gerçeği görmesi lazım. Dış politika romantizm üzerine kurulmaz. Gerçekçilik, ülkelerin karşılıklı çıkarları üzerine inşa edilir. Suriye ile aramızda uzun bir sınır komşuluğu var. Batılı egemen güçler, yarın çıkarları değiştiği zaman koşa koşa Suriye’ye gideceklerdir, ama Suriye halkı bize kuşkuyla bakacaktır. O komşuluğu bizim pekiştirmemiz lazım” dedi.

“YARIN BAŞKA ÜLKENİN BAKANI DOĞU ANADOLU’DA MİTİNGE KATILSA BAŞBAKAN NE DİYECEK?”
Başbakan Erdoğan’ın “Sabrımızın sonuna geldik, Suriye bizim iç meselemizdir” sözlerini de değerlendiren Kılıçdaroğlu, “Her gün yağmur gibi şehitler geliyor, bizim iç meselemize karşı Başbakan üç maymunları oynuyor. Irak’ta, Libya’da yaşanan dramları biliyoruz. Libya’nın bölünmesi adeta çanak tuttuk. Bizim Dışişleri Bakanımız gitti Libya’da muhaliflerin mitingine katıldı. Yarın Doğu Anadolu’daki bir mitinge başka bir ülkenin dışişleri bakanı olarak gelip birisi katılırsa acaba Sayın Başbakan ne söyleyecek? Verecek yanıtı var mı?” diye konuştu.

“MÜSLÜMANLAR ÖLDÜRÜLÜRKEN BAŞBAKAN HİÇ ‘IRAK BİZİM İÇİŞİMİZDİR’ DEDİ Mİ?”
Libya’da Akdeniz kıyılarında binlerce Müslüman ölürken kimsenin yardım eli uzatmadığını kaydeden Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
“Sorumlusu kim; NATO’ya Libya’ya müdahale izni veren Recep Tayyip Erdoğan’dır. Irak’ta binlerce Müslüman öldürüldü, hiç çıkıp dediler mi ‘Irak bizim iç işimizdir’ diye? Niye demediler? Düşünün, Amerika’ya her türlü bilgi veriliyor, Türkiye’de kime bilgi veriliyor? Kendi halkına bilgi vermeyeceksin ama egemen güçlere her türlü bilgiyi vereceksin.

Onların talimatıyla hareket edeceksin, ülkenin bağımsız olduğunu söyleyeceksin. Bağımsız bir dış politika izlemediği belli, egemen politikası izleniyor. Suriye’deki ciddi bir karışıklık eğer Türkiye’ye sıçrarsa bunun sorumlusu AKP iktidarı olacaktır.”

“SABRIN SONUNDA NE YAPACAK HÜKÜMET, ASKERİ MÜDAHALE Mİ?”
“ABD Dışişleri Bakanı Clinton’un mesajlarını Davutoğlu aracılığıyla Suriye’ye iletmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusu üzerine Kılıçdaroğlu Davutoğlu’nun Suriye’ye gidip demokrasi, özgürlük taleplerini aktarmasına karşı çıkmadıklarını, sorunun Türkiye’nin müdahaleci bir tavır sergilemesi olduğunu ifade etti. Başbakan’ın “Sabrımızın sonuna geldik” açıklamasını eleştiren Kılıçdaroğlu, “Bu sabrın sonunda ne yapacak Hükümet, askeri müdahale mi yapacak Suriye’ye? Hangi gerekçeyle sabrının sonuna geldiğini Sayın Başbakan’ın çıkıp açıklaması lazım” dedi.

“SICAK PARANIN BEDELİNİ YOKSUL İNSANLAR ÖDÜYOR”
Kılıçdaroğlu, başka bir soru üzerine Hükümet’in ekonomide çizdiği iyimser tabloyu değerlendirirken “Ekonomi çok iyi olsa Başbakan kurmaylarını toplar mı? Demek ki ekonomi iyi değil” dedi. AKP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Gedikli’nin “Harcama yapmayın” diyerek kriz sinyali verdiğini, daha sonra başka bir Hükümet yetkilisinin “Kriz tehlikesi yok, istediğiniz kadar harcayın” dediğini, daha sonra da birbiriyle çelişen açıklamalar yapıldığını anlatan Kılıçdaroğlu, “Sıcak paraya teslim olan bir ekonomi var, Hükümet’in de en büyük korkusu sıcak para Türkiye’yi terk ederse biz mahvoluruz diyorlar. Şu anda dünyanın en yüksek faizini veren Türkiye sıcak parayı tutmak için, bedelini de bu ülkenin yoksul insanları ödüyor” diye konuştu.

“KENDİ PARLAMENTOSUNA SANSÜR UYGULAYAN TEK ÜLKE TÜRKİYE”
Kılıçdaroğlu, Meclis TV’nin yayınlarının kısıtlanmasıyla ilgili bir soru üzerine “Kendi parlamentosuna sansür uygulayan tek ülke herhalde Türkiye’dir” dedi. Başbakan’ın “Meclis’i şov yeri olarak kullanıyorlar” sözlerine de tepki gösteren Kılıçdaroğlu, “Ağzından çıkanı kulaklarının duyması lazım. Parlamentoya saygısızlık yapma hakkı Başbakan’da değildir, böyle bir hak hiç kimsede de yoktur. Orası yasama organıdır ve o organa herkesin saygı duyması lazım. Eğer şov yeri arıyorsa Sayın Başbakan AKP Genel Merkezi’ne gidebilir” dedi.

“TÜRKİYE 1940’LARIN TEK PARTİ DÖNEMİNE DOĞRU GİDİYOR”
Milletvekillerinin Meclis kürsüsünde özgürce konuştuğunu, halktan bunu gizlemenin bir anlamı olmadığını vurgulayan Kılıçdaroğlu, “1940’ların tek parti dönemine doğru Türkiye gidiyor. Demokrasiyi geliştirelim diyoruz, sansürlerle demokratik alanı daraltıyoruz. Geldiğimiz nokta medyada sansür var, işadamlarına baskı var, şimdi parlamentodaki konuşmaları nasıl halktan gizleyebiliriz, bu arayış içindeler. Doğru değil” diye konuştu.
Kılıçdaroğlu, “1940’ların tek parti dönemiyle AKP iktidarındaki uygulamaları eşleştirdiniz. İnönü dönemindeki uygulamalarla AKP dönemindeki uygulamaların benzer olduğunu mu düşünüyorsunuz?” sorusu üzerine ise “Tek parti dönemi dedim.

İnönü eğer tek partili dönemi savunsaydı çok partili düzene geçmezdi. İnönü bir adım attı, çok partili bir düzene geçti. Şimdi biz çok partili düzenden vazgeçip tekrar tek partili düzene geçmek için bir çaba içindeyiz. Demokrasi geriye gidiyor. Bu, İnönü’yü kötülemek değil, İnönü’nün yapmış olduğu olağanüstü özveriyle iktidarı seçimler sonucu teslim ediyor, ama şimdi geldiğimiz noktada 1940’lara doğru gidiyoruz” dedi.

“DELİL KARARTSA KOMUTAN KOLTUĞUNDA KARARTIR”
Kılıçdaroğlu, geçtiğimiz hafta yapılan Yüksek Askeri Şura (YAŞ) ile komutanlara istenen yakalama kararının bu hafta görüşülmesini değerlendirirken “YAŞ süreci yargının desteğiyle Hükümet’in yaptığı bir operasyon. O pazarlıklar sonucunda zaten ertelemeler büyük bir ihtimalle oldu” dedi. Ege Ordu Komutanlığı’ndan Eğitim ve Doktrin Komutanlığı’na atanan Orgeneral Nusret Taşdeler’in “delil karartma ihtimali” gerekçesiyle tutuklanmasını da eleştiren Kılıçdaroğlu, “Delil karartsa komutan koltuğunda karartır zaten, talimat verir, delilleri yok eder. Tutuklandıktan sonra delil mi karartılır, tam bir komedi” dedi.

Kılıçdaroğlu, CHP’nin vaatleri arasında da yer alan askerlik süresinin kısaltılmasıyla ilgili Hükümet’in başlattığı çalışmaya ilişkin “Bizim vaatlerimizi gerçekleştirecekler. Bu, bizim vaatlerimizin ne kadar tutarlı olduğunu gösteriyor” dedi.

Kılıçdaroğlu, Meclis’in açılmasının ardından yeni anayasa çalışmaları için uzlaşma komisyonuna üye vereceklerini belirtirken “Üye vereceğiz, daha sağlıklı bir anayasanın oluşmasına katkı vereceğiz” dedi.


Emine Ülker Tarhan: “Türkiye, ABD’nin Ortadoğu’daki postacıbaşı mıdır, emir eri midir?”


Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan, ”Türkiye, ABD’nin Ortadoğu’daki postacıbaşı mıdır, emir eri midir?” diye sordu.

Tarhan, TBMM’de düzenlediği sohbet toplantısında, CHP’nin tutuklu milletvekilleri Mehmet Haberal ve Mustafa Balbay’ı Silivri’de ziyaret ettiklerini anımsattı. ”Bir hukukçu için ortam bir faciaydı” diyen Tarhan, ortamın ”çok hüzün verici” olduğunu kaydetti.

Özel bir mahkemede yargılama yapılmasının, evrensel hukuka aykırı olduğunu savunan Tarhan, şunları kaydetti:

”Demokrasiye inanıyorsak cezaevinde bir yargılama yapılmasını kesinlikle kabul etmemeliyiz. Başlangıçta bu çok rahatsız ve irite edici. Cezaevi ortamının baskısı altında adil yargılama yapılması mümkün değil.

Sayın Haberal ile görüştük. Rahatsızlığından dolayı duruşmaya katılamayacak durumdaydı. Sayın Haberal’ın sağlık durumu iyi değil. Muntazam ve monitörden takip yapılması gereken bir hastalığı var. 3 dakikada ani ölüm riski taşıyan bir hastalığı var ancak cezaevine ancak 15-20 dakikada bir ambulansın ulaşabilmesi söz konusu. O yüzden de ciddi bir risk altında. Stres sağlığını olumsuz yönde etkiliyor. Sağlık hizmetleri cezaevinde son derece sınırlı. Bu anlamda da orada bir insanlık suçu işlenmekte.

Sayın Balbay’ın doğum günüydü ve çok duygusal anlar yaşandı. CHP milletvekili olmaktan duyduğu onuru bizimle paylaştı. Nezdimizde CHP’ye dokunmaktan çok mutlu olduğunu söyledi. Kendisi gayet iyi ancak yargılama sürecinin bir işkenceye dönüştüğünden söz etti.”

”YOL HARİTASI NE?”
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Şam’a ziyaret gerçekleştirdiğini hatırlatan Tarhan, dün bu konuyla ilgili bazı toplantıların yapıldığını kaydetti.

”İstenilen sert tedbirler nedir? Türkiye’nin Şam konusundaki yol haritası nedir? Bölge yeniden sorunlar yumağı haline mi getirilmek isteniyor? Türkiye komşusuyla bir sıcak çatışma içerisine mi çekilecek?” sorularının yanıtını beklediklerini belirten Tarhan, ABD Dışişleri Bakanının ”Esad’a siz baskı yapın” demesini ”çok manidar bulduklarını” söyledi.

Tarhan, ”Türkiye, ABD’nin Ortadoğu’daki bir maşası olma yolunda mıdır, Türkiye, ABD’nin mektup ve mesajlarını temize çekme aparatı mıdır, Türkiye, ABD’nin Ortadoğu’daki postacıbaşı mıdır, emir eri midir?” diye sordu.

Tarhan, ”Suriye Türkiye’nin iç meselesi” olduğu söyleminin altının doldurulması gerektiğini, muhalefete bu konularla ilgili bilgi verilmesini istedi.

Ekonomideki bazı gelişmelerin yaşandığını dile getiren Tarhan, Başbakan Erdoğan’ın ”kriz bu defa teğet bile geçmeyecek” dediğini hatırlattı. Tarhan, ”Oysa bu bir teğet geçme değil tam ortasından ekonomi delinmiş gibi görünüyor. Tehlike sinyalleri çalarken hükümet ne tedbirler aldı bunu bilmiyoruz. Anlaşılan yeni dolaylı vergilere ve zamlara hazır olmalıyız” diye konuştu.

Gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Tarhan, Balbay ve Haberal’ın serbest kalacağına dair umutlarının her zaman olduğunu söyledi. Tarhan, AKP ile CHP arasında imzalanan mutabakat metninin işlerlik kazanması için Meclisin açılmasının fırsat olacağını dile getirdi.

Bir gazetecinin ”Önümüzdeki günlerde Deniz Feneri e.V. soruşturmasının, savcılarının değiştiğine dair haberler alırsak şaşırır mıyız?” sorusuna, ”Bizim için sürpriz olmaz. Deniz Feneri, iktidarın kara kutusu. Açıldığı takdirde iktidar odaklarının bundan rahatsız duyacaklarına eminim. Kapatılması için gereken her şey yapılacaktır. Soruşturmanın derinleştirildiği noktada müfettişlerin savcıların odasına konuşlandırılması çok olağan bir şey değil” dedi.

Umut Oran: “Ekonomik ve Sosyal Konseyi toplayın. 9 senedir yaptığınız gibi kaçak dövüşmek ülkemizin menfaatine değildir”

Genel Başkan yardımcısı Umut Oran Başbakan Erdoğan’a, “Ekonomik ve Sosyal Konseyi toplayın. 9 senedir yaptığınız gibi kaçak dövüşmek ülkemizin menfaatine değildir” diye çağrı

Umut Oran yazılı bir açıklama yaptı ve “Başbakan’ın yaptığı ‘afakî’ açıklamalar yurtiçinde güvensizlik ortamı yaratmaktadır” dedi.

Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran’ın açıklaması şöyle ;

“Ekonomi’deki Gelişmeler ve ESK 9.8.2011 İçinde bulunduğumuz küresel kriz son yüzyılın en acımasız, tehlikeli ve tehditkâr ortamını yaratmıştır. Küresel piyasalarda yarım asıra yakın süredir ‘risksiz’ olarak adlandırılan ABD devlet borçlanma senetleri bile krizin etkisiyle piyasalarca ‘riskli’ atfedilmeye başlanmıştır. Hem Avrupa Birliği ülkeleri hem de Amerika Birleşik Devletleri borç batağında nasıl borç bulurum diye uğraşırken ekonomilerindeki kırılgan yapıları onarmaya çalışmaktadırlar.

Gelişmiş piyasalarda durum böyle iken Sayın Başbakan’ın yaptığı ‘afakî’ açıklamalar yurtiçinde güvensizlik ortamı yaratmaktadır. Seçim süreci boyunca gururla altını çizmekten kaçınmadığı kişi başına milli gelirin 10,000 doları aştığı saptaması, bugün gelirimiz 8,600’lere gerilemişken yapılan açıklamaların ne kadar içi boş ve vatandaşımızı yanıltmaya yönelik söylemler olduğunu göstermiştir.

Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın soğukkanlılıkla yılsonu cari açık hedefini %9 olarak açıklamasını hayretle karşılamamak elde değil. Evrensel kabul görmüş normlara göre %6’nın üzerinde gerçekleşen cari açık, ekonomilerin krizin eşiğinde olduğunun sinyalidir. Bu durumda yılda 47,5 milyar dolar faiz ödeyen bir hükümetin borçlanma faizlerinin hızla artmasıyla çok daha ağır bir yükün altına gireceği ortadadır. Bugün faiz indirimiyle ekonomiyi canlandırma çabaları, hükümetin %5 olarak açıkladığı enflasyon hedefini tutturma ihtimalini neredeyse imkânsız kılarken iç tasarruf üzerinde yapacağı olumsuz baskıyla ekonomideki kırılganlığı artıracaktır.

Alınan tedbirlerle yükselen kur sayesinde artan üretim ve ihracatı elbette olumlu karşılıyoruz. Ancak bu hızlı, kontrolsüz ve panik halindeki önlem çabaları suni bir büyüme, enflasyonist baskı ve kırılgan bir ekonomi yaratmıştır. Dünya yüzyılın en büyük kriziyle boğuşurken, Sayın Başbakan herhangi bir temele dayandırmadan bir yandan “Bu sefer kriz teğet bile geçmeyecek” derken, öte yandan Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın ‘’Kriz dış ticaretimizi etkiler” açıklamaları hükümetin ne kadar plansız, programsız ve vizyondan yoksun yalnızca bugüne odaklanmış bir yapıda yönetildiğini gözler önüne sermektedir. Aylardır Dünya’nın en büyük 17. ekonomisi olduğumuzu söylemekten çekinmeyen Başbakan, bugün ‘teğet bile geçmeyen krizle’ 19.’luğa gerilediğimizi saklamaktadır. Böyle başıboş, keyfe keder yönetilen bir ülke, bırakın son yüzyılın en zor küresel krizinden teğet geçmeyi, krizden en çok zarar görebilecek ülke konumundadır.

Başbakan ve ekonomiden sorumlu yardımcılarına açıkça sesleniyorum; bu kadar kırılgan bir hale getirilen ekonomimizi biran önce rayına sokmak, kalıcı tek gerçek çözüm olan yerli sanayimizi destekleme politikaları üretmek için ivedilikle Ekonomik ve Sosyal Konseyi söz verdiğiniz gibi toplayın ve ekonominin gerçek oyuncularını karar mekanizmalarına dâhil edin. 9 senedir yaptığınız gibi kaçak dövüşmek ülkemizin menfaatine değildir.

Ekonomik ve Sosyal Konseyin en temel iki görevi,

1. Toplumdaki ekonomik ve sosyal birimlerin, hükümetin ekonomik ve sosyal politikalarının oluşturulmasına katılımlarını sağlamak, hükümet ile toplumsal kesimler arasında ve toplumsal kesimlerin kendi aralarındaki uzlaşma ve işbirliğini güçlendirecek çalışmalar yapmak;

2. Türkiye-Avrupa Birliği Karma İstişare Komitesi üyelerini Avrupa Birliği Ekonomik ve Sosyal Komitesinin yapısı ve özelliklerini dikkate alarak belirlemek ve Komitenin çalışmalarını izlemektir.

Konsey Başkanı Başbakandır. Konsey yönetmeliğine göre üç ayda bir olağan olarak toplanır. 12 Eylül 2010 referandumunda Anayasal Kurum haline getirilen ve yönetmeliğine göre üç ayda bir toplanması gereken konseyin en son 3 Ocak 2008 tarihinde, yani üç buçuk sene önce toplanmasının açıklaması ekonominin gerçek aktörleri olan emek ve işveren piyasası mensuplarının ekonomi yönetiminden uzaklaştırma çabası olduğu aşikârdır.

9 Ağustos 2011 Salı

Kemal Kılıçdaroğlu, 'Ne demek sabrın sonu'


CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Suriye'deki olaylarla ilgili gazetecilerin sorularını cevapladı. İşte Kılıçdaroğlu'nun açıklamalarından satır başları:

Davutoğlu’nun Suriye’ye gitmesine karşı çıkmıyoruz. Görüşmeli. Daha sağlam açılımların yapılması gerektiğini söylemeli. Türkiye katkıyı vermeli. Burada sorunumuz yok. Sorun Türkiye’nin müdahaleci bir tavrı sergilemiş olmasıdır.

"SABRIMIZIN SONU" NE DEMEK

Sabrımızın sonuna geldik sözü, cümlesi. Bu sabrın sonunda ne yapacak hükümet? Askeri müdahale mi yapacak? Hangi sebeple sabrının sonuna geldiğini başbakan’ın açıklaması lazım.

Gürsel Tekin: “Yarın seçim varmış gibi herkes alanda çalışacak. Eylül ayında Türkiye’nin 81 ilinde yerel seçim startı verilecek”

Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin, eylül ayında yerel seçim startı vereceklerini belirterek, ”Yarın seçim varmış gibi herkes alanda çalışacak” dedi.

Genel Başkan Yardımcıları Gürsel Tekin ve Volkan Canalioğlu, İzmir İl Başkanlığı’nda ilçe başkanlarıyla toplantı yaptı. Genel Başkan Yardımcısı Alaattin Yüksel’in de katıldığı toplantı çıkışında gazetecilere açıklama yapan Tekin, çok sağlıklı bir toplantı yaptıklarını söyledi. İzmir’de ilçe başkanları ve belediye başkanlarının dayanışma içinde çalıştıklarını belirten Tekin, İzmir’de herhangi bir sorun olmadığını dile getirdi.

Toplantıda Türkiye’nin sorunlarını da konuştuklarını kaydeden Tekin, ”Neler konuşmadık ki; ekonomik kriz var, siyasal sorunlar var, terör sorunu var, örgütlerimizin önümüzdeki seçimle ilgili yapacakları çalışmalar var, onları konuştuk, başka ne bekliyordunuz?” dedi.

İlçe başkanlarının taleplerini de aldıklarını ifade eden Tekin, şöyle devam etti:

”Elbette arkadaşlarımızın talepleri vardı, Genel Merkez olarak bizim yapmamız gerekenler var, onları yapacağız. Bizim arkadaşlarımızdan beklentimiz yarın seçim varmış gibi herkes alanda çalışacak. Başta bizler, Sayın Genel Başkanımız ve genel başkan yardımcıları, milletvekilleri, parti meclis üyeleri dahil olmak üzere önümüzdeki günlerde bütün CHP kadrolarını sokakta göreceksiniz. Eylül ayında Türkiye’nin 81 ilinde yerel seçim startı verilecek. Tarih daha belli değil. Sayın Genel Başkanımızın büyük olasılıkla 8 Eylül’de İzmir programı var, bilahare tekrar İzmir’de olacak.”

Tekin, ilçe başkanlarıyla yapılan toplantıda belediye başkanlarıyla yaşanan krizin gündeme gelmediğini örgüt meselelerini ve seçim çalışmalarını konuştuklarını sözlerine ekledi.

Gürsel Tekin: “Türkiye’nin CHP’ye, CHP’nin de İzmir’e ihtiyacı var.”


Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ile bazı ilçe belediye başkanları arasında bir krizin söz konusu olmadığını, her ailede ufak sorunların olabileceğini ve bunların aşılabileceğini söyledi.

Tekin, Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Volkan Canalioğlu ile birlikte İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nu ziyaret etti. Büyükşehir Belediyesine girişinde gazetecilerin, Kocaoğlu ile bazı ilçe belediye başkanları arasında sorunların bulunduğunu ifade ederek, bu konuda değerlendirme istemesi üzerine, Tekin şunları kaydetti:

”Herhangi bir kriz yok. Başkanlar arasında sıkıntı bulunmuyor, sıkıntı İzmir medyasında. Her ailede sorunlar olabilir ancak aşılamayacak bir durum yok. İzmir bizim önemli evlerimizden biri ve biz evimizi ziyarete geldik. Bunun haber değeri yok. Eğer AKP İl Başkanlığına gitseydim haber değeri olabilirdi. Kardeşler arasında kırgınlıklar olabilir. Bunlar giderilebilir. Bunu göreceksiniz. Türkiye’nin CHP’ye, CHP’nin de İzmir’e ihtiyacı var. Hiç kimsenin kavga etme lüksü yoktur. Bu Gürsel Tekin de olsa.”

Tekin ile Canalioğlu, yaklaşık bir saat Kocaoğlu ile görüştükten sonra belediyeden ayrıldı. Çıkışta gazetecilerin görüşmeyle ilgili sorularına karşılık Tekin, hiçbir sorun olmadığını, iki gün daha İzmir’de kalacağını söyledi.

”Belediye başkanları arasında bir savaş yok, bir kriz yok”
Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ile yaptığı görüşmenin ardından ilçe belediye başkanları ile biraraya geldi. Toplantıya Genel Başkan Yardımcısı Alaattin Yüksel de katıldı.

Tekin, İzmir ilçe belediye başkanlarıyla biraraya geldiklerini ve önümüzdeki süreçte siyasetle ilgili yapmaları gereken çok önemli işleri konuştukları belirtti.

Yaklaşık 3 saat süren toplantı sonunda gazetecilerin sorularını yanıtlayan Tekin, Kocaoğlu ile ilçe belediye başkanları arasında bir savaşın, bir krizin olmadığını belirtti. Belediye başkanlarıyla toplantı yaptıklarını, toplantıda, önümüzdeki süreçte siyasetle ilgili yapmaları gereken çok önemli işler olduğunu ve bunları konuştuklarını anlattı.

Tekin, şu görüşleri dile getirdi:

”Belediye başkanları arasında bir savaş yok, bir kriz yok. Lütfen bunu bu şekilde yansıtmayın. Belediye başkanları arkadaşlarımızla biraraya geldik. Önümüzdeki süreçte siyasetle ilgili çok önemli yapmamız gereken işler vardı, onları konuştuk. Birçok belediye başkanının temel sorunları var. Her belediye başkanının kapısında 30 tane iktidar müfettişi var. Bunlar sorun değil mi? Bütün bu sorunları konuştuk. Hiçbir kriz yok. İzmir’de hiçbir sıkıntı yok. Önümüzdeki günlerde de göreceksiniz. Bu suni yaratılmış sıkıntıların tamamı sona ermiştir. İlçe belediye başkanı, büyükşehir belediye başkanıyla görüşmez mi?”

Genel Başkan Yardımcısı Alaattin Yüksel de, toplantının son derece iyi ve güzel geçtiğini kaydetti. Yüksel, ”Kocaoğlu, Çin’e sehayati nedeniyle toplantıya katılamadı. 38 belediye başkanımızla, ilçe başkanlarımızla, meclis üyelerimizle bundan sonra her ay bir ilçede toplantı yapacağız. Her zaman kol kola, omuz omuza göreceksiniz. Herkes daha iyi hizmet etmek için biraraya geliyor. Tartışmaların temelinde de bu var” diye konuştu.

Öztrak: Hükümet işçinin parasıyla krizi aşmaya çalışıyor, böylece krizin yükünü emekçinin sırtına yıkıyor

Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak, “Hükümet işsizlik sigortası fonunun dövizini satarak, işçinin parasıyla krizi aşmaya çalışıyor, böylece krizin yükünü emekçinin sırtına yıkıyor” diye uyardı

Yazılıl bir açıklama yapan Faik Öztrak, “Başbakan ‘bu seferki kriz teğet bile geçmeyecek’ derken, borsa neden en büyük düşüşü yaşadı” diye de sordu.

Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak’ın yazılı açıklaması şöyle ;

“ABD ekonomisinde beklenen canlanmanın olmaması ve notunun indirilmesi, Avrupa’da borç krizinin yayılması ihtimalinin kuvvetlenmesiyle birlikte küresel ekonomideki kırılganlıklar yeniden farkedilmiş ve ikinci dip korkusu canlanmıştır.

Tüm dünyada borsalar Pazartesi itibariyle ciddi kayıplar vermiştir. Ancak bir ekonomi vardır ki borsası en sert düşüşü yaşamıştır. Bu ekonomi, Başbakanının “bu seferki teğet bile geçmeyecek” dediği Türkiye’dir. Krizin teğet bile geçmeyeceği bir ekonomide bu düşüş neden?

Haftanın ilk iş gününde borsa % 7,1 oranında değer yitirmiş ve bir günde Avrupa’da en çok değer kaybını yaşayan borsa olmuştur. Yine son bir haftada İMKB % 18 değer kaybetmiş ve ekonomisi tamamen iflas etmiş Yunan borsası ile birlikte en çok değer kaybeden borsalardan birisi olmuştur. Türk borsasının kredi notu indirilen ABD’den, ya da Avrupa borç krizinde adı geçen ülkelerin borsalarından daha sert düşmesi neyle açıklanabilir?

Herşeyden önce Hükümetin ve ekonomi yönetimindeki kurumların son dönemde birbirleriyle çelişen beyanlarının yol açtığı kafa karışıklığı bu sert düşüşte önemli rol oynamıştır.

Diğer taraftan seçim öncesinde hovardaca tüketilen ekonomideki oyun alanı bu gün alınan önlemlerin güvenilirliği konusunda soru işaretlerine yol açmaktadır.

Öte yandan Hükümet, emekçinin ve işçinin parasıyla krizi aşmaya çalışmakta, emekçinin zor günleri için oluşturulan İşsizlik Sigortası Fonu’nun dövizleri ülkeden çıkan yabancı sermayenin neden olduğu döviz ihtiyacı karşılanmak üzere kullanılmaktadır.

Yapılan açıklamalar, İşsizlik Sigortası Fonundan son iki günde 160 milyon dolardan fazla döviz satıldığını ortaya koymaktadır. Bu miktar, Merkez Bankasının iki günde kendi rezervlerinden piyasaya sattığı dövizden daha fazladır.

İşsizlik Sigortası Fonu aracılığıyla yapılan bu müdahale Hükümetin krizin yükünü kimin sırtına yıkmak istediğini açıkça göstermektedir.

Merkez Bankasının küresel krize karşı almış olduğu son önlemler de içinden geçilen uluslararası konjonktür ve Türkiye ekonomisinin temel kırılganlıkları dikkate alındığında oldukça risklidir. Küresel likidite bolluğunun süreceği, sıcak paranın bizim gibi ekonomilere akacağı varsayımıyla cari açığı, enflasyonu ve finansal istikrarı geri plana atan bir önlem paketinin ne ölçüde inandırıcı olduğu piyasalardaki sert hareketlerden görülmektedir.

Bu yılın ilk üç ayında ekonomi %11 büyümüştür. Öncü göstergeler ikinci üç ayda da % 7–8 civarında bir büyümenin olası olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla yılın ilk altı ayında büyüme, % 9 civarında gerçekleşecektir. 2011 yılının ikinci yarısında sadece % 2,5 civarında bir büyüme yaşansa bile 2011 büyümesinin % 5,5’in altına düşmeyeceği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Merkez Bankasının amaç fonksiyonunda büyümeyi öncelikli hale getirecek ve bu konuda kaygılanmasını haklı kılacak işaretler şu an itibariyle bulunmamaktadır. Nitekim daha geçtiğimiz haftaya kadar büyümenin kontrollü bir şekilde düşürülerek cari açık üzerinde yarattığı baskıyı hafifletmek üzere sıkılaştırılmış bir para politikası çerçevesini de bizzat Merkez Bankası uygulamıştır. Ancak Merkez Bankası geçtiğimiz Perşembe aldığı kararlarla bu politika çerçevesini terk ettiğini ilan etmiştir. Yine bu çerçevede Merkez Bankası önümüzdeki günlerde faizleri daha da aşağı çekebileceğinin sinyallerini vermiştir.

Merkez Bankası iç talebi desteklemek üzere politika faizini % 5,75’e çekerken, gecelik borçlanma faizini % 1,5’den % 5’e çıkarmıştır. Bu Merkez Bankasına para satmak isteyecek spekülatif yabancı sermayenin getirisinin 3 kattan fazla artırılması anlamına gelmektedir. Şu anda uluslararası piyasalarda risk iştahı kaybolmuş olmakla birlikte özellikle ABD ve Avrupa Merkez Bankalarının niceliksel genişlemeye gitmesi durumunda bu hamle spekülatif sermaye hareketlerini Türkiye’ye davet etmek anlamına gelmektedir. Bu durumda bir yandan iç talep ve tüketim teşvik edilirken; diğer yandan spekülatif sermaye Türkiye’ye davet edilerek TL’nin değerlenmesinin yolu açılmaktadır. Faiz politikasındaki bu değişimin her iki kanaldan etkisi dış dengenin daha da bozulmasıdır.

Hâlihazırda bu yılın ilk yarısında 45 milyar dolar, yılın ikinci yarısında ise 30 milyar dolar civarında bir cari açığın verileceği anlaşılmaktadır. Merkez Bankası Başkanın son açıklamaları da bu tahmini desteklemektedir. Milli gelire oran olarak % 9 civarında bir cari açık Türkiye tarihinde bir rekordur. Türkiye kendi benzerleri içinde de en yüksek cari açığa sahip ekonomi konumundadır. Bu kadar yüksek cari açığa karşın Türkiye’nin rezervleri gerek kısa vadeli borçlarına, gerekse ithalatına oran olarak benzerleri içinde düşük bir orana sahiptir. Nitekim ekonomideki bu kırılganlıklar Merkez Bankasının döviz satma kararına rağmen Türk Lirasını, Güney Afrika para birimi ZAR ile birlikte, uluslararası risk algılamasındaki değişimlere karşı en zayıf para birimi haline gelmesini önleyememektedir. TL’nin son dönemde kur sepeti karşısındaki hızlı değer kaybına bir de bu pencereden bakmakta yarar vardır.

Piyasalarda yaşanan sert hareketler orta vadede her şey yerine oturur diyerek geçiştirilemez. Bu hareketlerin etkisi kalıcı olabilir. Türkiye’yi biran önce krizden en fazla etkilenen ekonomilerin arasından çıkaracak bütüncül önlemlere bu gün her zamandan fazla ihtiyaç bulunmaktadır”

Toprak: “AKP Türkiye’yi Orta Doğu bataklığına sürüklüyor, bir grup medya da buna çanak tutuyor.”

CHP Genel Başkan Yardımcısı Erdoğan Toprak, Suriye’ye yaşananların Orta Doğu’yu yeniden biçimlendirmenin bir parçası olduğunu belirterek, çok büyük bir felaketin eşiğinde olduğumuzu ve medyanın bu gerçeği halktan gizlediğini dile getirdi.

Erdoğan Toprak’ın konu hakkındaki açıklaması söyle: “Uluslararası egemen güçler Türkiye’yi büyük bir bataklığa sürüklemeye çalışıyor. Türkiye’ye büyük ağabey rolü vererek ‘çevrene müdahale etmelisin’ telkininde bulunuyorlar. Büyük bir oyun oynanıyor. Irak ve Afganistan’la başlayan süreç şimdi Mısır, Suriye ve İran’la farklı bir aşamaya taşınıyor. Anlaşılmaktadır ki Orta Doğu için kapsamlı bir plan yürürlüktedir. Egemen güçler bu coğrafyayı yeniden tasarımlamak için seferber olmuş durumdadırlar.

Daha önce Türkiye’yi Irak işgaline katmak isteyenler şimdi de bizi Suriye ile savaş durumuna getirmek istemektedirler. Irak’ta demokrasi ve özgürlük getireceğiz diyenler milyonlarca Irak’lının ölümüne neden oldu. Şiddet, tecavüz, açlık ve yoksulluk Irak halkının kaderi oldu. Şimdi aynı senaryo Suriye için yazılıyor. Dün Orta Doğu’daki diktatörlükleri yaratanlar ve halkları birbirine kırdıranlar şimdi özgürlük fedailiğine soyunuyorlar.

Biz Orta Doğu halklarının demokrasi ve özgürlük taleplerinin yerine getirilmesini tereddütsüz biçimde savunuyoruz. Ancak bunun ülkelerin kendi iç dinamikleriyle yapmasını doğru buluyoruz. Zira hiçbir savaş ya da işgal demokrasi ve özgürlük getirmez. Irak’taki istikrarsızlık ortadadır. Bu istikrarsızlığın ülkemize terör olarak nasıl yansıdığını da herkes görmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin ana ilkesi Yurtta Barış Dünya’da Barıştır. 2. Dünya Savaşı’nın en zor günlerinde bile bu ilkeden ödün verilmedi. AKP yöneticileri birilerinin gazına gelip Türkiye’yi felakete sürüklememelidir. Hükümet olaya sağduyulu ve geniş bir perspektiften bakmalıdır. Birileri ülkemize taşeronluk rolü biçmiş olabilirler ama Türkiye kendisine biçilen rolü değil; barış, özgürlük ve eşitlik ekseninde ve komşu halklara saygı ekseninde bir rolün gereğini yamalıdır.

Bir grup medya Suriye’ye karşı ülkemizde kamuoyu oluşturmaktadır. Belli çevrelerin tezleri medya tarafından dolaşıma sokulmaktadır. Suriye’ye müdahale için altyapı hazırlanmaktadır. Nasıl bir felaketin içine çekildiğimizi halktan gizlemektedir.

1991 Körfez Savaşı döneminde aylarca ekran gösterilen, petrole bulanmış can çekişen karabatak görüntüsü Irak’ın işgali için bir malzeme olarak kullanılmıştı. Medyadan bu görüntüler bize “Saddam’ın Kuveyt’i bombalaması ve petrol kuyularından sızan petrol sonucu karabatakların bu hale geldiği” şeklinde sunulmuştu. Oysa bu görüntülerin Irak ile hiçbir ilgisi yoktu. Yine ikinci Irak savaşı için nükleer silah görüntüleri servis edilmişti. Oysa Irak’ta nükleer silah yoktu. Dünya bu gerçekleri savaş bittikten sonra öğrendi. Peki ya bugün psikolojik savaş için sunulan görüntülerin yalan olduğunu ne zaman anlaşılacak?

Cumhuriyet Halk Partisi olarak halkımızı uyarıyoruz. Psikolojik bir propaganda yürütülmektedir. Bu propaganda karşısında halkımıza gerçekleri söylemeye devam edeceğiz.