8 Aralık 2011 Perşembe

KEMAL KILIÇDAROĞLU " BEDEL ÖDENMEDEN HAK ALINMAZ "


Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun TÜRK-İŞ konuşması...

Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu TÜRK-İŞ Genel Kurulu’nda konuştu. “Ben daha güçlü, sesi daha gür çıkan, işçinin hakkını arayan, ülkenin sorunlarına sahip çıkan ve sorunlarını daha güçlü haykıran bir Türk-İş istiyorum” diyen Kılıçdaroğlu’nun konuşması şöyle;

“Sayın Başkan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetimizin saygıdeğer Başbakanı, Türkiye Büyük Millet Meclisimizin Başkanvekili, Sayın Bakanlar, siyasal partilerimizin değerli yöneticileri, sivil toplum kuruluşlarının, işçi, işveren, esnaf kuruluşlarının değerli başkanları, Türk-İş’in 21. Olağan Genel Kuruluna katılmaktan büyük bir onur duyuyorum. Bu onuru bana verdiğiniz içinde hepinize yürekten teşekkür ediyorum.

Kısa konuşacağım, ama kusura bakmayın birazda iğneleyeceğim. Bunu bileceğiz. Çünkü siyasete atılırken söz verdim her yerde bildiğim doğruları söyleyeceğim diye.

Birincisi şu; sizin güzel bir sloganınız var, burada dağıtıldı. Susma sustukça sıra sana gelecek. Güzel, slogan çok güzel. Meydanlarda zaman zaman atıldı. Sayın Başkan az önce konuşurken özelleştirmelerden şikayet etti. Bütün dünya özelleştirme yapıyor. Ama Allah aşkına insanı yok sayan bir özelleştirme anlayışı olabilir mi? İşçiyi yok sayan bir özelleştirme anlayışı olabilir mi? Ne oldu? Özelleştirme yapıldı, özelleştirme yapılmayan kuruluştaki arkadaşlarımız seslerini çıkarmadılar. Öbürleri bağırdı, çağırdı, bir süre sonra yok oldu. Sıra öbürlerine geldi baktılar ki, ya öbürü gitti sıra bizde. Önümüzdeki süreç içinde göreceksiniz hep beraber ihalelere de çıkılıyor sıra Şeker-İş’e geldi. Hadi gözünüz aydın.

Eğer demokrasi istiyorsak, özgürlük istiyorsak, demokrasi ve özgürlüğün bir tek varlık nedeni vardır insan. İnsan özgür yaşamak ister. Özgürlüğün temelinde kişinin ekonomik güvencesi vardır. Benim güvencem olmalı, benim gelirim olmalı ki ben özgürlüğümün tadına varayım. Özgürlük nedir? Seyahat etmektir. Özgürlük gazete okumaktır. Özgürlük sinemaya, tiyatroya gitmektir. Özgürlük komşusuna gitmektir. Özgürlük kurban bayramında imkan olursa kurban kesmektir. Özgürlük ekonomik güvencedir. Ekonomik güvenceniz yok, işsizsiniz hangi özgürlükten söz edeceksiniz? Aç adama, karnı doymayan bir adama özgürlüğü nasıl anlatacaksınız? O halde yapmamız gereken, düşünmemiz gereken şudur; şikayet böyle salonlarda yapılmamalı. Siz işçisiniz üretimden gelen bir gücünüz var. Gücünüzü salonlarda kullanırsanız kusura bakmayın yarın gazetelerde haber bile olamazsınız. Gücünüz meydanlarda olmalı, meydanlarda göstermelisiniz gücünüzü.

Anayasamızda hüküm var sendika kurma özgürlüğü. E güzel. Hatta birde referandum yaptık biliyorsunuz. Belki arkadaşlarımızın çoğu da evet kullanmıştır. Efendim bir sendika yetmez, işçi isterse ikinci sendikaya da üye olacak. Buyurun gidelim bir işyerine sendikası olmayan bir işyerine. Bakalım bir işçi sendikaya üye olsun başına ne geliyor? Ne özgürlüğünden bahsediyorsunuz siz? Anayasal güvencesi olmayan bir sendikacılıktan mı söz edeceğiz biz? Ben gidiyorum sendikaya üye olacağım beni kapının önüne koyacaklar. Ve anayasa diyecek ki, herkes sendika kurabilir, sendikaya üye olma özgürlüğü vardır. O özgürlüğü siz benim külahıma anlatın. Kusura bakmayın hayat öyle değil. Hayatı bileceksiniz.

Taşeron işçilikten şikayet ettik. Güzel. E ben size bir soru soruyum en büyük taşeron işveren kim? Devletin kendisi. 1 milyon taşeron işçi çalışıyor devletin kendisinde. Anayasasında sendikal özgürlük olan bir ülkede eğer bir devlet, bir hükümet 1 milyona yakın taşeron işçi çalıştırıyorsa sormayacak mısınız kendinize bu taşeron işçileri bu devlet niye çalıştırıyor? Ben size söyleyeyim yanıtı basit. Sendikadan korkuyor da onun için. Sendika olmasın. Ne demek sendika? İş güvencesiymiş. Ne demek iş güvencesi? İşçi sağlığıymış. Ne demek işçi sağlığı? Taşeron 21. yüzyılın kölelik rejimidir bunu asla unutmayın. Siz taşeron işçi olan arkadaşlarımız var mı bilmiyorum. Benim hem arkadaşlarım, hem akrabalarım var. Öyle 8 saat falan hikaye. Ne 8 saati, 18 saat çalıştırırlar. Öyle izin falan. Yok öyle bir şey. Çalışacaksın. Şimdi diyoruz ki taşeron işçilere efendim haklarınıza sahip çıkın. Buyurun bir taşeron işçi gitsin bir yerde ben sendikalı olayım desin. Ertesi gün kapının önündedir.

Türk-İş’e bir sözüm var. Bir sözüm var benim bütün işçi arkadaşlarıma. Taşeron işçilerin haklarına sendikalı işçiler sahip çıkacaktır. Eğer Türk-İş sendikalı işçiler işçinin hakkına sahip çıkmazsa taşeron işçinin hakkına da sahip çıkmaz. O taşeron işçilerin haklarına sahip çıkın onların haklarını seslendirin ki, onlar yarın sendikalı olarak sizin aranızda yer alsınlar. Onlara saygı göstereceğiz. Ama bugün onlar konuşamazlar. Onlar eylem yapamazlar, onlar sokağa çıkamazlar. Çünkü çıktıkları zaman aldıkları asgari ücrette ellerinden alınır. Onları çok iyi biliyorlar.

Ve size bir şey daha söyleyeyim. Öyle bir yüzkarası olaylar var ki, aldığı asgari ücret, asgari ücretin bir kısmını dahi geri alıyorlar. Gidin sorun bir kısmını dahi ellerinden geri alıyor. Çocuğuna mı bakacak, yoksa bu haksızlığa karşı sessiz mi kalacak? Yüreğine taş basıyor bu haksızlığa sessiz kalıyor. İşte onların sesi siz olacaksınız. Siyasette biz oluyoruz. Vadimiz var. O vadimizin arkasındayız. CHP iktidarında taşeron işçiliği Türkiye’de tarihe gömeceğiz. Herkes sendikalı, herkes toplu sözleşmeli, herkes grevli hakkına sahip olacak. Sanıyorsunuz ki bu ülkede grevler oluyor. Geçiniz onları. Sanıyorsunuz ki bu ülkede işçiler haklarını alıyor. Geçiniz onları kusura bakmayın. Hakem heyeti var değil mi? Oturdunuz pazarlığa hakem heyeti bir karar verecek. O karar için siz mahkemeye gidebiliyor musunuz? Ya bu karar haksızdır diyebiliyor musunuz? Diyemiyorsunuz çünkü kesin. E nerede hak aramak? Niye birbirimizi kandırıyoruz? Birbirimizi kandırmayalım. Kayıt dışı çalışma. Ülkede çalışanların yarısı kayıt dışı. Bunu ben söylemiyorum bütün resmi bilgiler öyle. Yarısı kayıt dışı. Kayıt dışı nedir biliyor musunuz arkadaşlar? Bir insanın eşinin ve çocuklarının geleceğini elinden almak demektir. Sigortasız, sağlık güvencesiz, emeklisiniz, kıdem tazminatsız ve bu insan bu toplumda yaşayacak? Nasıl? Kayıt dışı yaşayacak. Buna itiraz etmeyecek misiniz?

Örgütlü toplum hak arayan toplumdur. Yoksa örgütlülüğün hiçbir anlamı yoktur. Hak aranacak ki sizler örgütleniyorsunuz. Kendi haklarınızı arıyorsunuz siz. Sizin haklarınıza sahip çıkmak bizim görevimizdir. Biz öyle uygulanamaz, altı üstü, sınırları olmayan bir hakkın peşinde değiliz. Bizim savunduğumuz uygar dünyanın kabul ettiği Uluslararası Çalışma Örgütünün kabul ettiği normlardır. Hem uygar ülke diyorsun, hem o normları getirmiyorsun. Buna evet mi diyeceğiz? Hayır. Eğer uygar dünyaysak OECD’de yer alıyorsak, İLO’da yer alıyorsak, pek çok uluslararası kuruluşta yer alıyorsak, o kuruluşların gereğini yapıyorsak, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Sözleşmesine saygılıysak, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin altına imza atmışsak o zaman İLO normlarının Türkiye’ye gelmesi lazım. Bunu normlar emeğin, alın terinin korunması ve onların özgürce hak arama normlarıdır. Bu normların olmadığı bir ülkede demokrasi her zaman tartışmalıdır. Her zaman demokrasi tartışılacak. Az önce söylediniz 1 Mayıs’ta eylem yaptık Taksim’i açtık. Bedel ödenmeden hak alınmaz arkadaşlar. Bedel ödemeyi göze alacaksınız. Bedel ödeyeceksiniz ki, birileri size hakkınızı versin. Oturduğunuz yerde kimse size hak vermez. Ağlamayan çocuğa kimse mama vermez. Kusura bakmayın doğruları söyleyeceğiz. Doğruların peşinde gideceğiz hakkımızı demokratik yollardan, yasalara uygun olarak, yasaların verdiği hakları sonuna kadar kullanarak arayacağız. Özgürlük hak aramayla geçer. Budur bu işin özü.

Tekel işçilerinin dramı. Ne oldu tekel işçileri? Ankara’da kışın soğuğunda havuza atıldılar, coplandılar. Haklarını alabildiler mi? Alamadılar. Ben Türk-İş’in Genel Kurulunda 4/C’li işçilerin haklarının alındığını ve teslim edildiğini duymak isterdim. Alındığını ve teslim edildiğini. Tıpkı Taksim meydanının alındığı gibi. O işçiler sizin arkadaşlarınız. Onlar sendikalıydı. Ve onlara o kadar ağır suçlamalar yapıldı ki, toplu sözleşmeyle aldıkları haklar için dahi siz kul hakkı yiyorsunuz dediler. Onlar yolsuzluk mu yaptı? Onlar devletimi dolandırdı? Onlar fakir fukarayı dolandırıp aldıkları paralarla gemiler mi aldılar? Onlar alın teri döktüler, emeklerinin hakkıydı. Bu ağır suçlama karşısında dahi eğer onlara hakkını teslim edememişsek bu sorun hepimizin sorunudur. Bunu kabul etmemiz lazım.

İşsizlik, önünüzdeki en büyük tehlike o arkadaşlar. En büyük tehlike işsizlik. Toplu sözleşmemi yapacaksınız şu söyleri size. Kardeşim dışarıda binlerce adam var. Asgari ücretin altında dahi çalışmaya razı. Sen bu paraya otur kalk dua et. Peki hiç düşündünüz mü nasıl oluyor da bu işsizlik bu ülkede kronik hale geliyor? Nasıl oluyor da Türkiye çağ atlıyor, büyüyor %10’lar, 15’ler, 20’ler. Bu işsizlik niye azalmıyor? Hiç sormadınız mı kendinize ya bu ülke büyüyorsa bu işsizlik niye artıyor? Yalancının mumu yatsıya kadar yanar. İşsizlik meydanda. Gidin ulusa, gidin işsiz kahvelerine, genç işsizlikte oranımız kaç biliyor musunuz? %22. Bütün OECD ülkelerinin en sonunda yer alıyoruz. Peki bu çocuklar ne olacak? Üreten ekonomi güçlü ekonomidir. Üreten ve istihdam yaratan ekonomi güçlü ekonomidir. Eğer bir ülkede toplumsal barış aranıyorsa herkesin karnının doyabileceği bir düzen gereklidir. Bu düzen değişmedikçe, herkesin karnı doymadıkça bu ülkede toplumsal düzeni sağlayamazsınız siz. Toplumsal barışı sağlayamazsınız siz.

İş kazaları, meslek hastalıkları. Dünyada üçüncüyüz, Avrupa’da da birinci. Hiç sormuyor musunuz kendinize ya nasıl oluyor arkadaş işçi dünyanın her tarafında çalışıyor. Avrupa’nın her tarafında işçiler var. Orada nasıl oluyor da insanlar bizden daha az ölüyorlar. Biz niye Avrupa birincisiyiz işçi ölümlerinde, iş kazalarında, meslek hastalıklarında? Niye birinciyiz arkadaşlar? Yeraltına inersiniz, çalışırsınız, alın teri dökersiniz, grizu olur ölürsünüz gelir birisi derki güzel öldüler. Siz buna bir tepki verdiniz mi arkadaşlar? Birisi gelir, bu yeraltında çalışıyorsa zaten bunun kaderi ölmektir. Siz buna tepki verdiniz mi? Birbirimizi kandırmayacağız. Doğruları söyleyeceğiz. İşçi ölüyorsa, bir lokma için ölüyorsa, alın teri döküp o grizu olmasına karşın yerin altına o tehlikeyi bilip yerin altına iniyorsa onun yaşadığı şartları bilmemiz gerekiyor.

Ve size bir şey daha arkadaşlar. Ekonomik Sosyal Konseyiniz var hayırlı olsun. Birde yetmedi dedi ki bunu bir anayasal kurum haline getirelim. Hayırlı olsun, anayasal kurum haline de geldi. En son ne zaman toplandı Ekonomik Sosyal Konsey hiç hatırlayan var mı? Bunun belli aralıklarla toplanması lazım kanuna göre. Hiç toplanmıyor. Gerek de duyulmuyor. Ses çıkmıyor ki toplansın, isteyen yok ki toplansın. Ölü toprağı serpilmiş işçi sınıfının üstüne. Böyle bir şey olabilir mi? Ben hakkımı Başbakanın olduğu yerde, bakanların olduğu yerde söylemezsen nerede söyleyeceğim. Ekonomik Sosyal Konseyin varlık nedeni bu değil midir? İşçisi de orada olacak, işvereni de olacak, esnafı da olacak, işçi sendikası başkanı diyecek ki, arkadaş bizim işçilerin şu derdi var. Ekonomik Sosyal Konsey budur. Ekonomik Sosyal Konsey bir toplumsal uzlaşma merkezidir. Toplanmıyor. İsteyende yok zaten. Belki şunu söyleyeceksiniz umudumuz yok ki zaten oradan bir şey çıkmaz. Onu söyleyeceğiz. Orada haklısınız bakın orada bir şey demiyorum. Orada haklısınız.

Efendim şehitlerimiz var. Onlar bizim onurumuzdur diyoruz eyvallah. En yüce mertebe. Yeni bir kanun çıktı bastır 30 bin lirayı al tezkereyi. Evet bastır 30 bin lirayı al tezkereyi. Hiç askere maskere gitmeye gerek bile yok. 21 güne bile gerek yok. Kim askere gidecek? Fakir fukaranın çocuğu, sizin çocuklarınız yani. Bilmiyorum aranızda 30 bin lirayı bastırıp çocuğunu askere göndermek istemeyen kaç kişi vardır onu bilmiyorum. Göndermek isteyen. O zaman yapmamız gereken şu; eğer şehitlik mertebesiyse, şehitliği bu kadar yüceltiyorsak 30 bin liraya askerliği satın almamalıyız. Ayıptır. Ben daha güçlü, sesi daha güçlü çıkan, işçinin hakkını arayan, ülkenin sorunlarına sahip çıkan, ülkenin sorunlarını daha güçlü haykıran bir Türk-İş istiyorum. Sayın Başkanımız orada söyledi. Uzun tutukluluk sürelerinden şikayetçi, demokrasi istiyoruz. İsteyeceğiz. Özgürlük istiyoruz. İsteyeceğiz. Emeğin, alın terinin karşılığını istiyoruz. İsteyeceğiz. Bu sizin en doğal hakkınız. Bunu yaptığınız zaman göreceksiniz ki herkes size kulak kabartacaktır. Türk-İş ne diyor diyeceklerdir. Ankara’da Türk-İş var diyeceklerdir. Bunu istiyorum ben sizden. Taşeron işçinin hakkını savunan Türk-İş istiyorum ben.

Onun için sizlere bu Genel Kurula katılmaktan ötürü onur duyduğumu ifade ettim. Her zaman söylüyorum, alın teri kutsaldır, emek kutsaldır, boğazdan aşağı inen lokmada helaldir. İşin özü budur. Kimseyi dolandırmadan, kimseyi kandırmadan, yetimin hakkına göz dikmeden, onuruyla, alın teriyle çalışıp evine ekmek götüren herkes benim başımın üstünde yeri vardır. Onların hepsine saygı duyarım kim olursa olsun.

Ve sizden bir isteğim daha. Sendikacılık ücret sendikacılığı değildir. Dedim doğruları söyleyeceğim. Aynı alanda çalışıyorsunuz işçiyle işverenler. Riskler taşıyorsunuz. O işverenin istihdam yarattığını da unutmayacağız. Ona da yeri geldiğinde sahip çıkacağız. Ben kamuda görevliyken bir gün bir sendika başkanı geldi bizim işyerimiz iflas edecek prim borçlarını erteleyin işçilerde 3 ay aylık almayacaklar. Biz burayı yaşatacağız dedi. Kalktım o sendikacıyı alnından öptüm. Önemli olan üretimdir. Önemli olan o üretimde çalışan işçilerdir. Önemli olan onların alın terinin karşılığını vermektir. Onun için ücret sendikacılığına da hayır diyeceğiz. Ülkenin sorunlarına sahip çıkan, ülkenin sorunlarının çözülmesi için mücadele eden, yeri geldiğinde eylem yapmaktan çekinmeyen bir Türk-İş.

Hepinize saygılar sunuyorum. Ben aranızdan ayrılacağım kusura bakmayın. Parlamentoda bütçe görüşmeleri var. Bu Genel Kurulun hayırlı olmasını diliyorum, hepinize saygılar sunuyorum.













Hiç yorum yok:

Yorum Gönder